Varikosel, erkeklerde kısırlık (infertilite) sorunuyla yakından ilişkilendirilen bir damar genişlemesi problemidir. Ancak her varikosel mutlaka kısırlık yapar diyemeyiz; etkisi kişiden kişiye farklılık gösterebilir. Bazı erkekler herhangi bir belirti yaşamadan baba olmayı başarırken, diğerlerinde varikosel spermin oluşumunu ve kalitesini ciddi ölçüde etkileyebilir. Tıpkı bacaklardaki varisli damarlar gibi, testis çevresindeki damarların genişlemesi anlamına gelen bu durum; kan akışının bozulmasına, testis sıcaklığının artmasına ve sonuç olarak spermin sağlıklı şekilde üretilmesinin engellenmesine neden olabilir.
Varikoselin Kısırlıkla İlişkisi Nedir?
Varikosel, skrotum (torba) içinde yer alan testisleri saran pampiniform pleksus adı verilen toplardamar ağının genişleyip kıvrımlı hâle gelmesi olarak tanımlanabilir. Nasıl ki bacaklarda meydana gelen varisli damarlar yüzeyde cilt altından belli olur ve rahatsızlık verebilir, testislerin çevresindeki bu genişlemiş damarlar da kan akışını olumsuz etkiler. Çoğunlukla sol testiste daha belirgin görülmesinin nedeni, sol taraftaki toplardamarın böbrek damarıyla olan bağlantısının anatomik açıdan daha dik bir açıya sahip olmasıdır.
Bu durumu bir “soğutma sistemi” bozukluğu gibi düşünmek mümkündür. Normalde testisler, vücut ısısından biraz daha düşük bir sıcaklıkta spermleri üretmek için özelleşmiş “mini fabrika” gibi çalışır. İşte pampiniform pleksus adlı damar ağı da bu “fabrika”ya soğutma işlevi sağlamakla görevlidir. Eğer bu damarlar genişleyip bollaşırsa, tıkanıklık benzeri bir durum ortaya çıkar ve testis içindeki ısının artması kolaylaşır. Yüksek ısı da sperm üretim mekanizmasını sekteye uğratabilir, çünkü “fabrika” ideal ısısında çalışamadığında üretilen ürün—yani spermin kalite ve sayısı—düşüşe geçer.
Varikosel ile kısırlık arasındaki ilişki bu noktada devreye girer. Araştırmalar, infertilite sorunu yaşayan erkeklerin önemli bir kısmında varikoselin tespit edildiğini gösterir. Öte yandan tüm varikosel vakaları da kısırlıkla sonuçlanmaz. Bu tıpkı bazı insanlar yüksek tansiyonla uzun süre yaşayabilirken, bazılarının küçük bir tansiyon yükselmesine bile olumsuz yanıt vermesine benzetilebilir. Kişinin genetik yapısı, yaşam tarzı ve altta yatan diğer faktörler varikoselin spermler üzerindeki gerçek etkisini belirler.
Bu genişlemiş damar yumağı, testiste kan dolaşımını olumsuz etkileyerek oksijenlenme sorunları ve hatta oksidatif stres gibi hücresel düzeyde hasarlara neden olabilir. Testis hücreleri, özellikle de spermi üreten Sertoli ve testosteron hormonu üreten Leydig hücreleri, bu olumsuzluklara karşı hassastır. Varikoselli erkekte sık rastlanan tablo sperm sayısında ve hareket kabiliyetinde azalma veya yapı bozukluklarının (morfoloji sorunları) artması şeklinde ortaya çıkar. Yine de her erkekte sonuç aynı olmaz; kiminde belirgin bozulma varken, kiminde ise çok hafif düzeyde kalabilir.
Varikosel Erkek Kısırlığının Ana Nedeni Olabilir Mi?
Varikosel, erkek kısırlığının en sık rastlanan ve üstelik tedavi edilebilir nedenlerinden biridir. Kadın ve erkek üreme sağlığını birlikte değerlendiren tıbbi araştırmalar, kısırlık vakalarında erkeğe bağlı faktörlerin önemli payı olduğunu gösterir. Bu pay içerisindeki başlıca etkenlerden biri de varikoseldir. Ancak “ana neden” ifadesi, her ne kadar durumun önemini vurgulasa da her vakada tek başına varikosel suçlanamaz. Kısırlık birden fazla faktörün bir araya gelmesiyle ortaya çıkabildiği için varikosel bazen tetikleyici unsur olabilir, bazen de mevcut sorunun daha belirgin hale gelmesine yol açar.
Bunu şu örnekle açıklayabiliriz: Diyelim ki bir otomobilin motorunda ufak bir arıza var ve yakıt pompası da olması gerektiği kadar güçlü çalışmıyor. Motor arızası tek başına ciddi sorun yaratabilir ama yakıt pompasının zayıflığı da performansı düşürüyorsa, iki sorun birleştiğinde otomobil büyük ölçüde güç kaybeder. Benzer biçimde varikosel, erkeğin üreme potansiyelini azaltan faktörlerden biri olarak devreye girebilir. Aynı anda erkeğin yaşam tarzı, genetik yatkınlığı ya da hormonal dengesizlikleri de tabloyu ağırlaştırabilir.
Yine de varikoselin kısırlığa katkısını küçümsememek gerekir; çünkü damar genişlemesinin yarattığı ısı artışı, testisin genel işlevini bozması ve oksijensizliğe (hipoksi) yol açması nedeniyle spermin üretim sürecini güçleştirir. Bu da özellikle sperm kalitesini doğrudan etkileyerek çiftlerin çocuk sahibi olma şansını düşürür. Üstelik ileri derecede varikoselli erkeklerde testisin hacminde azalmanın (atrofi) görüldüğü de bilinir. Dolayısıyla varikoselin erkek kısırlığında temel bir rol oynayabileceği pek çok bilimsel makalede yer bulmuştur.
Peki “ana neden” demek doğru mudur? Eğer erkekte başka hiçbir etken yoksa ve üstelik varikosel belirginse, evet, bu durumda varikosel ön plandaki neden olabilir. Ancak pek çok erkekte birden fazla faktör aynı anda bulunabileceğinden, her vakayı kendi özelinde değerlendirmek en doğrusudur. Yine de varikosel, altta yatan bozukluklar içinde en sık görülen ve düzeltilmeye açık olan sebeplerden biridir.
Varikoseli Olan Erkeklerde Kısırlık Ne Kadar Yaygındır?
Toplumda varikosel görülme oranının genel olarak %15 civarında olduğu tahmin edilir. Yani her 100 erkeğin 15 kadarında az veya çok varikosel bulunabilir. Burada akılda tutulması gereken nokta, varikoseli olanların her zaman çocuk sahibi olmakta zorluk çekmediğidir. Ancak infertilite, yani kısırlık problemi yaşayan erkeklere bakıldığında, bu grup içindeki varikosel oranı çok daha yüksektir.
Varikoselin infertiliteye katkısı; testise gelen kan akışının ve ısının düzenli şekilde kontrol altında tutulamaması, oksijen taşınmasındaki aksaklıklar ve testis içerisinde oluşan toksik maddelerin (örneğin serbest radikaller) temizlenememesiyle ilişkilidir. Erkek kısırlığında incelenen hastalarda, varikoselin oldukça yaygın olduğu saptanmıştır. Öyle ki bazı çalışmalarda kısırlık sorunu yaşayan erkeklerin üçte birinden fazlasında varikosel tespit edildiği raporlanır.
Yine de rakamlar çalışmalara ve nüfus özelliklerine göre değişebilir. Bazı araştırmalar, varikoselin ilk kez çocuk sahibi olmaya çalışan (birincil infertilite) erkeklerde %30-40 arası bir orana ulaştığını, daha önce çocuk sahibi olmuş ancak tekrardan çocuk sahibi olmakta zorlanan (ikincil infertilite) erkeklerde ise bu oranın %50’nin hatta %70’in üzerine çıkabildiğini bildirmektedir. Bu varikoselin testis üzerinde oluşturduğu hasarın zamanla birikme eğilimi olduğunu da düşündürür.
Varikoselli erkeklerin kısırlık yaşama olasılığı, varikoselin derecesi ve şiddetiyle de bağlantılı olabilir. Büyük çaplı varikosellerde damarsal tıkanıklık ve ısı artışı daha belirgindir. Dolayısıyla kısırlık riski de daha yüksek seyreder. Küçük ya da orta dereceli varikoseli olan erkekler ise bazen çok hafif ya da hiç etki görmeyebilirler. Bu yüzden her varikosel vakası farklı bir tabloda seyreder ve kesin yargılara varmak zordur.
Varikosel Her Zaman Erkeklerde Kısırlığa Yol Açar Mı?
Varikosel, her erkekte kısırlığa neden olmaz. Bu sıkça yanlış anlaşılan bir konudur. Bazı erkekler, varikosel saptandığında endişeye kapılıp “Artık çocuğum olmayacak mı?” diye düşünmeye başlayabilir. Ancak gerçekte birçoğu, herhangi bir üreme sorunu yaşamadan baba olabilir. Peki neden bazı erkeklerde varikosel ciddi bir problem yaratırken bazılarında yaratmaz? Bunun altında çeşitli faktörler yatar.
Öncelikle varikoselin derecesi önemli bir göstergedir. Hafif dereceli (örneğin “Grade 1” olarak sınıflanan) bir varikosel, çoğu zaman belirgin semptom vermez ve sperm parametrelerinde belirgin bozulmaya yol açmayabilir. Ancak daha yüksek dereceli varikosellerde (Grade 2 veya Grade 3) testis içindeki ısı artışı ve venöz kanın geri akışı (reflü) daha çok olur. Bu da uzun vadede spermi üreten hücrelerin işini zorlaştırabilir.
Bunun yanı sıra her erkeğin testis dokusunun genetik yapısı, kan dolaşımı ve hormonal dengesi aynı değildir. Kimilerinde, damar genişlemesinin oluşturduğu oksidatif stres ve hafif ısı artışına rağmen güçlü bir telafi mekanizması devreye girer; testis kendisini koruyabilir, spermler yeterince sağlıklı üretilebilir. Kimilerinde ise ufak değişiklikler bile ciddi tahribat oluşturabilir. Tıpkı bazılarının gürültülü ortamlarda rahatça uyuyup dinlenebilmesi, bazılarının ise hafif bir sesle hemen uyanıp huzursuz olması gibi, testislerin de “dayanıklılık eşiği” birbirinden farklı olabilir.
Elbette varikoselin varlığı, ileride kısırlık gelişmeyeceği anlamına gelmez. Zamanla varikosel büyüyebilir veya semptomlar artabilir. Özellikle testiste ağrı, ağırlık hissi veya gözle görülür damar genişlemesi (skrotumun üst kısmında solucan gibi damar şişlikleri) gibi belirtiler belirginleşirse, üreme potansiyeli de risk altına girebilir. Sonuç olarak varikosel her zaman kısırlığa neden olmaz, ancak kısırlıkla ilişkisi kuvvetli bir tıbbi durumdur ve dikkatle takip edilmelidir.
Varikosel Sperm Üretimi ve Kalitesini Nasıl Etkiler?
Testislerin en temel görevi, sağlıklı sperm üretmek ve erkeklik hormonu olarak bilinen testosteronu salgılamaktır. Testislerin içindeki tübüllerde (seminifer tübüller) her gün milyonlarca sperm hücresi üretilir. Bu süreç için gereken en önemli koşullardan biri, testislerin vücut ısısından biraz daha düşük bir sıcaklıkta tutulabilmesidir. İşte varikoselin ana problem kaynağı da tam olarak burada yatar: Genişleyen damar ağı, testisteki soğutma sistemini aksatır.
Bir benzetme yaparsak, otomobil motorlarının soğutma sıvısı düzgün dolaşmazsa motor hararet yapar ve performansı düşer. Testisler de benzer şekilde eğer damar genişlemesi ve kan göllenmesi nedeniyle ısısını düşüremiyorsa, “hararet” yapar. Bu ısı artışı, spermlerin oluştuğu tübüllerin fonksiyonunu aksatır. Ayrıca kan akışının yavaşlaması ve bu genişlemiş damarlarda kanın geri akışı (venöz reflü) oksidatif stres düzeyini artırır; hücrelerin DNA onarım mekanizmalarını da zorlayabilir.
Sonuç olarak sperm parametreleri—sayı, hareketlilik (motilite) ve şekil (morfoloji)—olumsuz etkilenir. Örneğin varikoselli erkeklerde sıklıkla “asthenospermi” adı verilen sperm hareket bozukluğu gözlenir. Spermlerin hedefe doğru ilerleyememesi, doğal yoldan döllenmeyi güçleştirir. Bazılarında “teratospermi” (anormal şekilli spermler) veya “oligospermi” (düşük sperm sayısı) görülebilir. Tüm bu değişiklikler üreme kabiliyetini düşürebilecek faktörlerdir.
Ek olarak testis fonksiyonları sadece spermi değil testosteron üretimini de içerir. Varikosel nedeniyle testise gelen kan akışındaki sorun, hormon üreten Leydig hücrelerinin de etkinliğini azaltabilir. Araştırmalar, varikoseli olan erkeklerde bazen testosteron seviyesinin beklenenden düşük seyrettiğini göstermiştir. Bu da cinsel istekten kas kütlesine, genel enerjiden ruh hâline kadar pek çok unsuru etkileyebilir. Her ne kadar bu düşük seviye ciddi boyutlara ulaşmayabilse de uzun vadede hem cinsel sağlık hem de üreme açısından göz önünde bulundurulmalıdır.
Varikosel Testis Sıcaklığını Artırarak Kısırlığa Yol Açar Mı?
Varikoselin kısırlığa yol açmasındaki en önemli mekanizmalardan biri, testis sıcaklığının yükselmesidir. Testis dokusu, vücut sıcaklığı olan 36-37°C yerine yaklaşık 2-3 derece daha düşük bir ısıda en verimli şekilde çalışır. Bu nedenle insanoğlu, testisleri vücut dışında taşıyacak şekilde evrimleşmiştir; skrotumun dışarıya sarkması tam da bu soğutma ihtiyacını karşılamak içindir.
Varikosel, damar içinde tıkanma benzeri bir tablo oluşturur. Örneğin evinizdeki kalorifer peteklerinin birinde hava sıkışması olduğunu hayal edin: Su dolaşımı iyi olmaz, petek gereğinden fazla ısınır veya hiç ısınmaz. Benzer şekilde varikosel, kanın sağlıklı biçimde dolaşımını bozarak testise vücuttan gelen sıcak kanın daha fazla “hapis” kalmasına yol açar. Testis içindeki bu ısı artışı, sperm yapımından sorumlu hücrelerin çalışma düzenini bozar.
Araştırmalar, testis ısısının normalin sadece 1-2 derece üstüne çıktığında bile spermin oluşumunda ciddi sorunlar görülebileceğini öne sürer. Bu hassas bir makineyi aşırı sıcağa maruz bırakmak gibi düşünülebilir. Ayrıca artan ısı, sadece sperm üretim sürecini değil olgunlaşmış spermlerin hareket kabiliyetini ve DNA bütünlüğünü de tehlikeye sokar. Özellikle uzun süreli ve yüksek dereceli varikosellerde bu etki daha belirgin hale gelir.
Bazı vakalarda, varikosel nedeniyle testis çevresinde lokal olarak oluşan sıcaklık artışı hissedilir derecede de olabilir. Hatta bazı erkekler testislerinde bir “ağırlık” ya da “ısı hissi” tanımlarlar. Ancak bu semptomlar her zaman mevcut değildir; bazen tamamen ağrısız ve belirti vermeden de ilerleyebilir. Yine de varikoselin soğutma mekanizmasını sekteye uğrattığı ve bu yolla kısırlık riskini artırdığı bilimsel olarak iyi bilinen bir gerçektir.
Varikosel Büyüklüğü ile Kısırlık Riski Arasında Bir Bağlantı Var Mıdır?
Varikoselin derecesi veya boyutu, kısırlık riskini etkileyen bir faktör olarak görülür. Klinik olarak varikosel genellikle üç ana dereceye ayrılır:
- Grade 1: Hafif, elle zor fark edilir, ıkınma gibi manevralarda daha belirgin hissedilir.
- Grade 2: Orta dereceli, muayenede daha kolay tespit edilebilir.
- Grade 3: Belirgin derecede genişlemiş damarlar, çoğu zaman gözle görülebilen veya elle çok rahat hissedilebilen boyutta.
Grade 3 varikosel, testisin üzerine adeta bir “damar yumağı” gibi oturarak kan akışının düzenini ciddi ölçüde bozar. Bu bozulma daha çok ısı artışına, oksidatif stresin tırmanmasına ve dolayısıyla testis dokusunda hasarın daha yaygın olmasına neden olur. Böylece sperm sayısı, hareketliliği ve şekil kalitesi üzerinde daha belirgin olumsuz etkiler görülebilir. Bazı çalışmalarda, büyük varikoseli (Grade 3) olan erkeklerde kısırlık ihtimalinin daha fazla olduğu rapor edilmiştir.
Ancak burada dikkat edilmesi gereken nokta, her büyük varikoselin kısırlığa yol açmasının garanti olmadığıdır. İnsan vücudu, dayanıklılık ve telafi mekanizmaları bakımından kişiden kişiye farklılık gösterir. Yüksek dereceli varikoseli olup yine de sağlıklı çocuk sahibi olan erkekler mevcuttur. Öte yandan hafif varikoseli (Grade 1) olan bazı erkeklerde bile, eğer dokusal hassasiyet fazlaysa spermler olumsuz etkilenebilir. Dolayısıyla “varikosel derecesi arttıkça kısırlık riski de artar” genellemesi yapılabilir, ancak bu kuralın istisnaları mutlaka vardır.
Sonuç itibarıyla varikosel boyutu, tedavi kararı ve kısırlık risk değerlendirmesinde yol gösterici bir parametredir. Büyüklüğü veya derecesi arttıkça testis dokusunun gördüğü zarar da büyüyebilir. Doktorlar bu nedenle varikoseli derecelendirip, hastanın yaşı, çocuk sahibi olma isteği ve semen analizi sonuçlarını bir arada değerlendirerek tedavi planı yaparlar.
Varikosel Ameliyatı Kısırlık Sonuçlarını İyileştirebilir Mi?
Varikosel tedavisi denince akla ilk gelen yöntem cerrahi yolla genişlemiş damarların bağlanmasıdır. Bu ameliyat “varikoelektomi” olarak da anılır. İşlemin temel amacı, hasarlı damarları devre dışı bırakarak testise temiz kan akışını yeniden düzenlemek ve ısı artışı ile venöz basıncı düşürmektir. Düşünüldüğünde mantık basittir: Eğer testisin üzerindeki “hararet” kaynağı kesilirse, ortam soğuyacak ve spermler daha sağlıklı üretilecektir.
Peki bu ameliyat gerçekten kısırlık sonuçlarını iyileştirir mi? Birçok araştırma, varikosel onarımı sonrası sperm sayısında ve kalitesinde belirgin artış görülebildiğini doğrular. Özellikle orta ve ileri dereceli varikoseli olan erkeklerde, ameliyat sonrası semende (meni sıvısı) hareketli ve sağlıklı sperm oranında yükselme izlenebilir. Bu durum doğal yoldan çocuk sahibi olma ihtimalini de artırabilir.
Yine de ameliyatın başarısı, bazı faktörlere bağlıdır:
- Varikoselin derecesi: Büyük dereceli varikosellerde düzelme gözle görülür şekilde olurken, hafif dereceli vakalarda değişim daha sınırlı olabilir.
- Yaş faktörü: Genç yaşta uygulanan varikosel cerrahisi, testis dokusu henüz çok fazla zarar görmeden müdahale şansı tanıdığı için daha iyi sonuçlar verebilir.
- Partnerin yaşı ve genel üreme sağlığı: Çiftin hamilelik şansını sadece erkeğin durumu belirlemez. Kadının yaşı ve yumurta rezervi de önemli bir etkendir.
- Ameliyat tekniği: Mikroskobik varikoelektomi gibi ileri cerrahi yöntemler klasik ameliyatlara göre daha yüksek başarı oranına ve daha düşük nüks (tekrarlama) riskine sahiptir.
Tedaviden Sonra Tekrarlayan Varikosel Kısırlığı Yeniden Etkiler Mi?
Varikosel ameliyatı her ne kadar etkili olsa da bazı durumlarda varikoselin tekrarlaması (nüks) mümkündür. Özellikle yetersiz cerrahi teknikler veya ameliyat sonrası dönemdeki komplikasyonlar tekrar oluşma riskini artırabilir. Tekrarlayan varikosel, testiste benzer mekanizmalarla ısı artışına, kanın geri akışına ve dolayısıyla spermin bozulmasına yol açabilir.
Bu duruma bir çeşit “yeniden su basması” benzetmesi yapılabilir. Diyelim ki evinizde su boruları patladı ve siz bunu onardınız. Eğer boruları tam olarak sızdırmayacak şekilde tamir etmediyseniz, zamanla aynı yerden veya yakın bir noktadan tekrar sızıntı başlayabilir. Aynı şekilde varikoseli oluşturan toplardamarların bazı kısımları kapatılmamışsa veya başka yan dallar gelişmişse, varikosel yine oluşabilir.
Nüks durumlarında “redo varikoelektomi” denilen ikinci bir ameliyat seçeneği değerlendirilebilir. Bu tür revizyon ameliyatlarında mikrocerrahi gibi tekniklerin kullanılması, başarı şansını yükseltir. Ancak ikinci ameliyatlarda da her zaman %100 garanti yoktur. Bunun nedeni, ilk ameliyat sonrası oluşan skar dokusu (yara dokusu) nedeniyle anatomik düzeltmenin daha zorlayıcı hale gelebilmesidir.
Varikoselin tekrar etmesi hâlinde kısırlık üzerindeki etki de elbette geri dönebilir. Sperm parametrelerinde yeniden bozulma gözlenebilir veya var olan bozulma daha da derinleşebilir. Önemli olan nüksü fark eder etmez bir uzmana danışmak ve gerekli tetkikleri yaptırmaktır. Bazı erkeklerde hafif seyreden nüks, kısırlık üzerinde ciddi bir etki oluşturmazken, bazı vakalarda yeniden belirgin düşüş yaşanabilir. Bu yüzden nüks durumunda da tedavi planı kişiye özel olarak yapılmalıdır.
Varikoseli Olan Tüm Erkekler Kısırlık Riski Açısından Eşit Mi?
Varikoseli olan tüm erkeklerin aynı oranda kısırlık riski taşıdığını söylemek mümkün değildir. Kimi erkekler hafif dereceli varikosel ile yıllar boyunca sorunsuz bir şekilde çocuk sahibi olabilirken, kimileri orta veya ileri dereceli varikosel nedeniyle ciddi üreme güçlüğü yaşayabilir. Burada devreye birçok değişken girer:
- Varikoselin Derecesi: Daha önce de bahsettiğimiz gibi, yüksek dereceli varikosel, testis dokusu üzerinde daha yoğun bir olumsuz etki yaratabilir.
- Kişisel Dayanıklılık Eşiği: Bazı insanların genetik yapısı, oksidatif strese veya hafif ısı artışına karşı daha korunaklı olabilir. Benzer şekilde testisin damarlarla ilgili bir sorunu telafi edebilme kapasitesi herkeste aynı değildir.
- Genel Sağlık Durumu ve Yaşam Tarzı: Sigara içmek, aşırı alkol tüketimi, sağlıksız beslenme veya aşırı kilo gibi faktörler varikoselin yarattığı etkiyi büyütebilir. Düzenli egzersiz yapan, sağlıklı beslenen ve zararlı alışkanlıklardan uzak duran erkekler ise varikoselin olumsuz sonuçlarını daha az hissedebilir.
- Hormonal Denge: Testosteron ve diğer üreme hormonlarının dengesi, varikoselin etkilerini hafifletebilir veya ağırlaştırabilir. Örneğin zaten düşük testosteron seviyesine sahip bir erkekte varikosel bu tabloyu daha da derinleştirebilir.
Dolayısıyla “varikoseli olan herkesin kısırlık riski aynıdır” demek kesinlikle doğru olmaz. Kimi zaman hafif bir varikosel bile başka problemlerle birleşince kısırlık sorununu tetikleyebilirken, başka zaman ileri derecedeki varikosel bile oldukça hafif bir etkiye sahip olabilir. Doktorlar bu yüzden varikoseli olan erkeklerde, semen analizi sonuçları ve testis fonksiyonlarını birlikte değerlendirerek kişiye özel önerilerde bulunur.
Varikosel, Kısırlıkla Mücadele Eden Çiftlerde Ne Rol Oynar?
Kısırlık, genellikle kadın ve erkek faktörlerinin ortak bir sonucu olarak ortaya çıkar. Bir çift hamilelik sorunu yaşıyorsa, ilk değerlendirmede hem kadının hem de erkeğin üreme sağlığına bakılır. Erkek tarafında bakılan unsurların başında ise semen analizi ve üreme organlarının muayenesi gelir. İşte bu noktada varikoselin varlığı kritik bir rol oynayabilir.
Kısırlıkla mücadele eden çiftlerde, varikosel tespit edilmesi tedavi planını değiştirebilir. Örneğin kadının üreme potansiyeli yeterince iyiyse, erkeğin varikoselinin düzeltilmesi hamilelik şansını kayda değer biçimde artırabilir. Bu doğal yoldan hamile kalma denemelerini daha makul bir süre devam ettirmek anlamına da gelebilir. Çoğunlukla varikosel onarımından sonra semen parametrelerindeki iyileşme, çiftin düşük maliyetli ve daha az invaziv yöntemlerle bebek sahibi olma şansını yükseltir.
Öte yandan varikosel onarımının tek başına yetersiz kaldığı durumlar da vardır. Eğer kadının da ileri yaş, yumurta rezervi düşüklüğü veya tüplerinde tıkanıklık gibi ek sorunları varsa, bu çiftlerde tüp bebek (IVF) veya mikroenjeksiyon (ICSI) gerekebilir. Ancak erkeğin varikoseli tedavi edildiğinde, tüp bebek süreçlerinde de başarı şansı artabilir, çünkü daha sağlıklı ve hareketli spermlerin elde edilmesi mümkündür.
Varikosel Daha Önce Verimli Olan Erkekleri Farklı Şekilde Etkiler Mi?
Bazı erkekler, geçmişte sorunsuz şekilde çocuk sahibi olmuş olsa bile, ilerleyen dönemde ikinci veya üçüncü çocuğu yapmak istediklerinde beklenmedik zorluklarla karşılaşabilirler. Bu durumda akla gelen potansiyel etkenlerden biri de varikoseldir. Çünkü varikosel her zaman sabit bir tablo göstermez; zamanla ilerleyebilir veya başlangıçta hafif seyreden bir varikosel, ilerleyen yaşla birlikte belirgin hale gelebilir.
Örneğin bir erkeğin 25 yaşında varikoseli hafif düzeydedir ve testisler bunu kolayca tolere edebiliyordur. Sperm kalitesi yeterli olduğu için doğal yoldan çocuk sahibi olabilir. Ancak 10 yıl sonra, stres, yaşam tarzı değişiklikleri veya ek sağlık sorunları devreye girerek varikosel büyüyebilir, testis ısısı daha fazla yükselmeye başlayabilir. Bu aşamada “ikincil infertilite” olarak adlandırılan, daha önce çocuk sahibi olmuş erkeklerde görülen kısırlık durumu ortaya çıkabilir.
Varikoselin testise etkisi, bir tür birikimli hasar şeklinde düşünülebilir. Yıllar boyunca testis dokusu artan ısı, yetersiz kan akışı ve oksidatif strese maruz kaldıkça, sperm kalitesi düşmeye başlayabilir. Bu yüzden önceden hiç sorunu olmamış bir erkek, ilerleyen dönemde varikosel nedeniyle infertilite sorunu yaşayabilir.
Daha önce verimli olan erkeklerin durumu farklı kılan nokta, kısırlığın genelde “ani” veya “beklenmedik” şekilde gündeme gelmesidir. “Benim daha önce çocuğum var, bu nasıl mümkün olabilir?” şeklinde şaşkınlık yaşanabilir. Fakat varikosel gibi dinamik seyreden hastalıklar, vücudun belli bir süre tolere edebildiği ama zamanla daha belirgin hasar verebildiği durumlardır. Bu nedenle yeniden çocuk sahibi olma planı yapan erkeklerin, özellikle skrotumda ağrı, ağrılı şişlik veya gözle görülür damar genişlemesi fark etmeleri halinde varikosel yönünden kontrolden geçmeleri akıllıca olabilir.
Varikosel Erkek Kısırlığındaki En Tartışmalı Faktör Müdür?
Varikosel, erkek kısırlığında üzerinde en çok araştırma yapılan ve aynı zamanda en fazla tartışmaya yol açan konulardan biridir. “En tartışmalı faktör” denmesi, konunun hem bilimsel çevrelerde hem de klinik uygulamalarda gündemde olmasına rağmen, herkes için net bir yol haritası sunamamasından kaynaklanır. Bir yandan varikosel onarımının belirgin düzeltici etkilerinden bahseden geniş çaplı araştırmalar varken, diğer yandan özellikle hafif dereceli varikosellerde ameliyatın faydasına dair şüphe uyandıran çalışmalar da mevcuttur.
Bu tartışmanın temel noktaları şöyledir:
- Neden-Sonuç İlişkisi: Varikosel mi kısırlığa yol açıyor, yoksa kısır erkeklerde varikosel daha sık mı görülüyor? Elbette çalışmalar varikoselin sperme zarar verdiğini gösteriyor, ancak tüm erkeklerde aynı derecede mi sorumlu olduğu net değildir.
- Tedavinin Etkinliği: Varikosel ameliyatı veya embolizasyon gibi radyolojik yöntemlerin bazı vakalarda büyük fayda sağladığı, bazılarında ise faydanın sınırlı kaldığı görülür. Bu farklılık hangi etkenlere bağlıdır? Bu konu hâlâ tam açıklığa kavuşmamıştır.
- Hangi Hastaya Tedavi Gerekir?: Sadece ağrı veya belirgin semptomu olan erkekler mi ameliyat olmalı, yoksa hafif dereceli varikosel tespit edilen ve çocuk sahibi olmak isteyen herkese cerrahi müdahale mi uygulanmalı? Bu sorunun yanıtı klinisyenler arasında farklılık gösterir.
- Uzun Vadeli Sonuçlar: Varikosel ameliyatı sonrası semen parametrelerinde düzelme olması tek başına yeterli midir? Özellikle doğal yolla çocuk sahibi olma oranlarını ne kadar artırır? Bazı çalışmalarda önemli artış gözlemlenirken, bazılarında anlamlı bir fark bulunmaz.

Dr. Ali Yurtlak, 1970 yılında Kahramanmaraş’ta doğmuş bir Girişimsel Radyoloji Uzmanıdır. Tıp eğitimini 1996 yılında Adana Çukurova Üniversitesi’nde tamamladı. Radyoloji alanındaki eğitimini İstanbul Sadi Konuk Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nde aldı. Son yıllarda radyoloji alanında özel bir uzmanlık dalı olan Girişimsel Radyoloji’ye yönelerek anjiyografik işlemler gerçekleştirmektedir. Şu anda Özel Atlas Üniversitesi’nde Öğretim Üyesi olarak görev yapmaktadır ve aynı zamanda İstanbul Medicine Hospital Hastanesi’nde Anjiyografi Sorumlusu olarak çalışmaktadır.