Cuma, Kasım 7, 2025

Botoks ile Dolgu Arasındaki...

Botoks (Botulinum Toksin) ve dermal dolgu arasındaki fark, hedefledikleri yaşlanma belirtisinde yatar. Botoks,...

Psikolojisi Bozuk Çocuğun Belirtileri...

Çocuklarda psikolojik zorlukların belirtileri; ani davranış değişiklikleri, sosyal geri çekilme, akademik performansta belirgin...

Eksizyonel ve İnsizyonel Biyopsi...

Eksizyonel biyopsi, şüpheli bir doku lezyonunun veya kitlenin tamamının cerrahi olarak çıkarılması işlemidir;...

Yüz Germe ve Boyun...

Evet, yüz germe ve boyun germe ameliyatları sıklıkla aynı anda, tek bir cerrahi...
Ana SayfaHastalıklarGenel CerrahiMide-Bağırsak Enfeksiyonundan Nasıl...

Mide-Bağırsak Enfeksiyonundan Nasıl Korunuruz?

Mide-bağırsak enfeksiyonundan korunmanın en net yolu, mikropların vücuda girdiği ana rota olan “fekal-oral” bulaşma zincirini kırmaktır. Bu öncelikle titiz ve doğru uygulanan el hijyeni ile sağlanır. Buna paralel olarak güvenli gıda hazırlama ve pişirme standartlarına uymak, tüketilen suyun temizliğinden emin olmak ve kirlenmiş yüzeylerin dezenfeksiyonunu sağlamak, akut gastroenterit olarak da bilinen bu duruma yakalanma riskini doğrudan azaltır. Bu çok yönlü hijyen yaklaşımı, virüs, bakteri veya parazit kaynaklı bu yaygın hastalıklara karşı en etkili savunma hattını oluşturur.

Bu enfeksiyonlara hangi mikroplar sebep olur?

Mide-bağırsak enfeksiyonlarının arkasında üç ana grup mikrop bulunur:

  • Virüsler
  • Bakteriler
  • Parazitler

En sık karşılaşılan suçlular virüslerdir. Bunlar arasında Norovirüs, Rotavirüs, Adenovirüs ve Astrovirüs başı çeker. Bu grupta, özellikle Norovirüs enfeksiyon kontrolü açısından çok kritik bir yere sahiptir. Bunun nedeni “zarfsız” bir virüs olmasıdır; bu yapı onu alkol bazlı dezenfektanlar da dahil olmak üzere birçok standart temizlik ürününe karşı olağanüstü dirençli kılar. Rotavirüs ise, özellikle aşılamanın yaygınlaşmasından önce, dünya genelinde ciddi çocuk ishallerinin ve buna bağlı kayıpların önde gelen nedeniydi. Aşılar sayesinde bu yük önemli ölçüde azalmıştır.

Elbette tek sorumlu virüsler değildir. Bakteriyel ajanlar da ciddi enfeksiyonlara yol açabilir. Başlıca bakteriyel tehditler şunlardır:

  • Clostridium difficile (C. difficile) (Özellikle hastane ortamları ve antibiyotik kullanımı sonrası)
  • Shigella
  • Salmonella
  • Campylobacter
  • Toksin üreten Escherichia coli (E. coli) türleri

Son olarak parazitler de özellikle kirli sular yoluyla ciddi salgınlara neden olabilir. Bunlardan en yaygın olanları:

  • Cryptosporidium parvum
  • Giardia

Bu tür mikropların neden olduğu salgınlar, bulaşmanın kolay olduğu yakın temas ortamlarında çok daha sık görülür. Kreşler, okullar, huzurevleri, yolcu gemileri ve hastaneler bu açıdan yüksek riskli alanlardır.

Mide-bağırsak enfeksiyonları kimler için daha tehlikelidir?

Bu enfeksiyonlar, bağışıklık sistemi güçlü sağlıklı bireylerde genellikle birkaç gün içinde kendiliğinden düzelir ve tedavi çoğunlukla belirtileri hafifletmeye ve kaybedilen sıvıyı yerine koymaya (hidrasyon) odaklanır.

Ancak durum risk grupları için çok daha ciddidir. Bu enfeksiyonlar, ciddi sıvı kaybı (dehidratasyon) ve diğer komplikasyonlar nedeniyle bazı kişiler için hayati tehlike oluşturabilir. Risk altındaki gruplar şunlardır:

  • Bebekler
  • Küçük çocuklar
  • İleri yaştaki yetişkinler

Bağışıklık sistemi baskılanmış kişiler (Örneğin kemoterapi görenler, organ nakli olanlar veya kronik hastalığı bulunanlar)

Bu mikroplarla mücadeledeki temel zorluk, birçoğunun “ikili” bir tehdit sunmasıdır. İlk olarak bulaşma yolu fekal-oraldir (dışkıdan ağıza). İkinci olarak Norovirüs (zarfsız yapısı nedeniyle) ve C. difficile (sporlu yapısı nedeniyle) gibi bazı inatçı patojenler, cansız yüzeylerde günlerce, hatta haftalarca canlı kalabilirler. Bu ikili tehdit, korunma stratejimizin iki temel direğini oluşturur: Birincisi, mikropların direncini dikkate alan titiz bir el hijyeni; ikincisi ise, özellikle salgın durumlarında uygulanması gereken çok spesifik çevresel temizlik protokolleridir.

El hijyeni neden bu kadar kritik bir öneme sahiptir?

Etkili el hijyeni, hem sağlık çalışanları hem de toplum için, solunum yolu ve ishalli enfeksiyonların bulaşmasını önlemede sahip olduğumuz en kritik tekil önlemdir. Bu sadece bir alışkanlık değil bilimsel temeli olan gerçek bir korunma kalkanıdır. Standart uygulamalara uymak önemlidir, ancak bazen şüphelenilen mikroba göre daha yoğun yöntemlere geçiş yapmak gerekebilir.

Ellerimizi ne zaman ve nasıl yıkamalıyız?

El hijyeni, elleri sabun ve suyla (normal veya antiseptik) yıkamayı veya alkol bazlı el dezenfektanı gibi antiseptik bir solüsyonla ovmayı kapsar.

Sabun ve su ile yıkamanın zorunlu olduğu bazı kilit anlar vardır:

  • Eller gözle görülür şekilde kirlendiğinde
  • Yemek yemeden önce
  • Tuvaleti kullandıktan sonra

Doğru el yıkama tekniği ise mekanik bir işlemdir ve her adımı önemlidir. Ellerinizi temiz suyla ıslatın ve yeterli miktarda sabun alın. Ellerinizi en az 15-20 saniye boyunca kuvvetlice ovalayın. Bu süre zarfında parmak araları, tırnak içleri, başparmaklar ve elin her iki yüzeyinin de sabunla kaplandığından emin olun. Suyla iyice duruladıktan sonra, tek kullanımlık kağıt havlu ile kurulayın. Musluğu kapatmak için de yine bu kullandığınız kağıt havluyu kullanarak temiz ellerinizin musluğa tekrar temas etmesini engelleyin.

Unutulmaması gereken bir diğer nokta da suyun sıcaklığıdır. Çok sıcak suyun mikropları daha iyi öldürdüğüne dair bir kanıt yoktur, aksine cildin aşırı kuruyarak koruyucu bariyerinin bozulmasına neden olabilir. Bu nedenle ılık su tercih edilmelidir.

Alkol bazlı dezenfektanlar (kolonya) sabun ve suyun yerini tutar mı?

Bu günlük hayatta en sık karıştırılan konulardan biridir. Alkol bazlı el dezenfektanları (en az %60 alkol içerenler), pratik olmaları ve el hijyeni uyumunu artırmaları nedeniyle hem klinik pratikte hem de günlük hayatta sıkça tercih edilir.

Bu dezenfektanlar, grip veya koronavirüs gibi “zarflı” virüslerin dışındaki lipit (yağ) zarını parçalayarak ve protein yapılarını bozarak çalışırlar. Bu nedenle birçok yaygın mikrop üzerinde oldukça etkilidirler.

Ancak etkinlikleri belirli bağırsak patojenlerine karşı temelden sınırlıdır. Koruyucu lipit zarı olmayan “zarfsız” virüsler ve sporlu bakteriler, alkole karşı çok daha dirençlidir. Alkolün etkisiz kaldığı veya çok az etkili olduğu başlıca bağırsak patojenleri şunlardır:

  • Norovirüs (Zarfsız virüs)
  • Rotavirüs (Zarfsız virüs)
  • Clostridium difficile (Sporlu bakteri)
  • Cryptosporidium (Parazit)

Bu kimyasal direnç farkı, pratikte çok önemli bir değişikliği zorunlu kılar. Norovirüs veya C. difficile enfeksiyonu şüphesi olan veya tanısı konmuş kişilerin bulunduğu ortamlarda (ev veya hastane) veya bu mikropların neden olduğu bir salgın durumunda, el hijyeni için sabun ve su kullanmak zorunludur.

Burada kritik olan sabunun kimyasal etkisinden çok, yıkamanın mekanik eylemidir. Elleri kuvvetlice ovalamak, bu inatçı sporları ve zarfsız virüsleri fiziksel olarak deriden söküp kanalizasyona gönderir. Alkol bazlı dezenfektanlar ise bu mikropları sadece yüzeye yayar. Seyahat ederken sabun ve suya erişim sınırlıysa, alkol bazlı dezenfektanlar geçici bir önlem olarak kullanılabilir, ancak koşullar izin verir vermez mutlaka sabunla yıkama yapılmalıdır.

Yiyecekler yoluyla bulaşmayı nasıl önleyebiliriz?

Gıda kaynaklı hastalıklar, mide-bağırsak enfeksiyonlarının başlıca bulaşma kaynaklarından biridir. Bundan korunmak, gıda güvenliği otoriteleri tarafından belirlenen dört temel kuralın tutarlı bir şekilde uygulanmasıyla sağlanır: Temizle, Ayır, Pişir ve Soğut.

‘Temizle’ ve ‘Ayır’ kuralları ne anlama geliyor?

Temizle: Titiz bir hijyen sağlayın. Herhangi bir yiyeceğe dokunmadan önce ve sonra ellerinizi 20 saniye boyunca yıkayın. Tüm yüzeyler, mutfak eşyaları ve kesme tahtaları temiz tutulmalıdır.

Ayır (Çapraz Bulaşmayı Önle): Bu gıda güvenliğinin belki de en önemli kuralıdır. Çiğ yiyeceklerdeki bakterilerin, çiğ tüketilecek veya yemeye hazır yiyeceklere (salata, meyve, pişmiş yemek gibi) yayılmasını önlemek esastır. Çapraz bulaşmayı önlemek için uyulması gereken temel kurallar şunlardır:

  • Çiğ et, tavuk, balık ve yumurtaları market arabasında, alışveriş poşetlerinde ve buzdolabında diğer yiyeceklerden ayrı tutun.
  • Çiğ ürünler için ayrı bir kesme tahtası kullanın (Örneğin biri sadece sebze-meyveler için, diğeri sadece çiğ et için).
  • Pişmiş yiyecekleri, daha önce çiğ etin bulunduğu bir tabağa, o tabak sıcak, sabunlu suyla iyice yıkanmadıkça asla geri koymayın.
  • Çiğ etleri marine etmek için kullanılan sosları, tekrar kullanacaksanız veya tüketecekseniz mutlaka kaynatın.

Yiyecekleri ‘Pişir’menin ve ‘Soğut’manın püf noktaları nelerdir?

Pişir (Termal İmha): Yiyecekler, zararlı bakterilerin tamamen yok edilmesini sağlamak için yeterli iç sıcaklığa kadar ısıtılmalıdır. Bu süreç en iyi şekilde bir gıda termometresi kullanılarak yönetilir. Pişirme eylemini sadece görsel ipuçlarına (etin rengi gibi) dayalı bir tahmin olmaktan çıkarıp, bilimsel ve kalibre edilmiş bir dezenfeksiyon sürecine dönüştürmek gerekir. Gerekli minimum iç sıcaklıklar gıda türüne göre değişir. Güvenli minimum iç sıcaklıklar şunlardır:

  • Tüm kümes hayvanları (tavuk, hindi; kıyma, parça veya bütün): 74°C
  • Kıymalar (sığır, kuzu, dana): 71°C (Kıyma işlemi bakterileri etin içine karıştırdığı için daha yüksek sıcaklık gerekir)
  • Bütün etler (biftek, pirzola, rosto): 63°C (Bu sıcaklığa ulaştıktan sonra eti mutlaka 3 dakika dinlendirin)
  • Balıklar: 63°C (Eti opaklaşana ve kolayca ayrılana kadar)
  • Kabuklu deniz ürünleri (midye, istiridye): Kabukları açılana kadar
  • Yumurtalar: Sarısı ve beyazı katılaşana kadar (Potansiyel Salmonella riski için)

Soğut: Hızlı soğutma hayati önem taşır çünkü tehlikeli bakteriler oda sıcaklığında bırakılan yiyeceklerde çok hızlı çoğalır. Pişmiş yiyecekler hızla soğutulmalı ve buzdolabına kaldırılmalıdır.

Su kaynaklı hastalıklardan korunmak için nelere dikkat etmeliyiz?

Su kaynaklı mide-bağırsak enfeksiyonlarının önlenmesi, hem kapsamlı halk sağlığı altyapı iyileştirmelerini (belediye filtreleme ve kanalizasyon sistemleri gibi) hem de belediye arıtmasının tehlikeye girdiği (örneğin sel felaketi veya şebeke kirliliği uyarısı) durumlarda evde uygulanacak su arıtma ve depolama protokollerini içerir:

Evde veya şebeke suyunun güvenli olmadığından şüphelendiğimizde suyu nasıl arıtabiliriz?

Belediye suyunun kalitesinin belirsiz veya tehlikeli olduğu ortamlarda, ev düzeyinde arıtma gereklidir. Unutulmamalıdır ki bu yöntemler suyu zararlı mikroplardan arındırabilir, ancak kimyasal veya radyoaktif kirleticilere karşı etkili değildir. Başlıca iki yöntem vardır:

  • Kaynatma
  • Kimyasal Dezenfeksiyon

Kaynatma: Suyu kaynatmak, bakteriler, virüsler ve parazitler de dahil olmak üzere hastalığa neden olan mikropları öldürmek için evrensel olarak en etkili yöntemdir. Berrak suyun 1 dakika boyunca fokurdayarak kaynaması gerekir. Eğer 2.000 metreden daha yüksek rakımlı bir yerdeyseniz, su daha düşük sıcaklıkta kaynayacağı için bu süre 3 dakikaya çıkarılmalıdır.

Kimyasal Dezenfeksiyon: Klor bazlı ürünler (örneğin kokusuz ev tipi çamaşır suyu) çoğu bakteri ve virüse karşı etkilidir. Ancak burada çok önemli bir sınırlama vardır: Standart klorlama, Cryptosporidium ve Giardia gibi dirençli parazit kistlerini yeterince etkisiz hale getiremeyebilir. Bu parazitlerin yaygın olduğu biliniyorsa veya şüpheleniliyorsa, Cryptosporidium’un öldürüldüğünden emin olmak için kaynatma tercih edilmeli veya klor dioksit tabletleri gibi alternatif kimyasal dezenfektanlar kullanılmalıdır.

Arıtılmış suyu saklarken nelere dikkat etmeliyiz?

Başarıyla arıtılmış suyun en büyük düşmanı, yeniden kirlenmektir (rekontaminasyon). Bu nedenle su depolama kapları temiz olmalı ve uygun şekilde dezenfekte edilmelidir.

Arıtılmış suyu saklamadan önce kabı şu şekilde sanitize edebilirsiniz:

  • Kabı önce sabun ve suyla yıkayın, durulayın.
  • Kokusuz ev tipi çamaşır suyu (%5–9 sodyum hipoklorit) kullanarak sanitize edin.
  • Oran: 1 litre suya yaklaşık 1 çay kaşığı (5 mL) çamaşır suyu ekleyin.
  • Kabı kapatın ve solüsyonun tüm iç yüzeylere temas etmesi için iyice çalkalayın.
  • Solüsyonu dökmeden önce 30 saniye bekleyin.
  • Kabı havada kurumaya bırakın veya kullanmadan önce güvenli (kaynatılmış/arıtılmış) su ile durulayın.

Kaplar serin, doğrudan güneş ışığından uzak ve böcek ilacı veya benzin gibi zehirli kimyasallardan uzakta saklanmalıdır.

Mide-bağırsak enfeksiyonlarına karşı aşı var mı?

Evet, aşılama, belirli mide-bağırsak enfeksiyonlarına karşı, özellikle de Rotavirüs’e karşı en güçlü birincil korunma stratejisidir. Rotavirüs aşısı, küresel olarak çocukluk çağı ishal yükünü önemli ölçüde azaltmıştır. ABD’de lisanslı iki farklı Rotavirüs aşı şeması bulunmaktadır:

  • RotaTeq® (RV5): 3 doz (2, 4 ve 6 aylıkken)
  • Rotarix® (RV1): 2 doz (2, 4 aylıkken)

Aşılamada kontrendikasyonlara (aşının yapılmaması gereken durumlar) sıkı sıkıya uymak esastır. Rotavirüs aşılarının yapılmaması gereken durumlar şunlardır:

  • Geçirilmiş bağırsak düğümlenmesi (intususepsiyon) öyküsü
  • Ağır Kombine İmmün Yetmezlik (SCID) tanısı

Ancak sıklıkla yanlış anlaşılan bazı durumlar aşılamaya engel değildir. Örneğin prematüre (erken) doğum veya evde hamile ya da bağışıklık sistemi baskılanmış aile üyelerinin bulunması, genellikle aşılamayı engellemez.

Ayrıca su ve gıda kaynaklı enfeksiyon riskinin yüksek olduğu bölgelere seyahat eden bireyler için Kolera ve Tifo gibi spesifik aşılar da mevcuttur ve seyahat öncesi sağlık danışmanlığında değerlendirilmelidir.

Birden fazla canlı aşı (özellikle ağızdan alınanlar) aynı anda yapılabilir mi?

Birden fazla canlı aşı uygulanırken özel zamanlama kuralları geçerlidir. Oral (ağızdan) aşılar (Ty21a tifo aşısı, kolera aşısı ve rotavirüs aşısı gibi), genellikle diğer canlı enjekte edilebilir veya burun içi aşılarla aynı gün veya herhangi bir aralıkta uygulanabilir.

Ancak ağızdan alınan kolera ve ağızdan alınan Ty21a tifo aşıları birlikte uygulanırken spesifik bir protokol izlenmelidir. Bu iki aşı aynı seyahat için gerektiğinde uyulması gereken kural şudur:

  • Önce oral kolera aşısı uygulanmalıdır.
  • Oral Ty21a tifo aşısının ilk dozunun uygulanmasından önce en az 8 saatlik bir ara verilmelidir.

Bu protokol zorunludur. Nedeni ise; oral kolera aşısı formülasyonunda bulunan tampon sıvının (aşının mide asidinden korunmasına yardımcı olan), oral Ty21a tifo aşısının etkinliği için kritik olan ve midede değil bağırsakta çözünmesini sağlayan özel kaplamasına müdahale etme ve onu bozma riskidir. Bu hassas gereklilik, aşıların biyolojik ve kimyasal özelliklerine göre uygulama protokollerine sıkı sıkıya uyulması gerektiğini gösterir.

Evde veya bir kurumda (okul, kreş) salgın varsa nasıl bir temizlik yapılmalı?

Norovirüs gibi dirençli bağırsak patojenlerinin neden olduğu salgınları kontrol altına almak, standart günlük temizlik uygulamalarının ötesine geçen, çok daha titiz bir çevresel yüzey yönetimi gerektirir. Bu sıradan bir temizlik değil hedefe yönelik bir dezenfeksiyon operasyonudur.

Dezenfeksiyon (mikrop kırma) işleminden önce neden ‘ön temizlik’ yapılmalıdır?

Bu dezenfeksiyonun başarılı olması için atlanmaması gereken en önemli adımdır. Çamaşır suyu da dahil olmak üzere dezenfektanlar, kusmuk, dışkı veya diğer proteinli maddeler gibi organik materyallerin varlığında etkinliklerini büyük ölçüde kaybederler. Bu organik kirler, dezenfektanı kimyasal olarak etkisiz hale getirir veya mikropların altında saklanarak onlara bir kalkan oluşturur.

Bu nedenle dezenfektan uygulanmadan önce yapılması gereken ilk iş, kapsamlı bir fiziksel temizliktir. Ön temizlik adımları şunlardır:

  • Gözle görülür şekilde kirlenmiş yüzeyler (kusmuk, dışkı kalıntıları) dezenfektan uygulanmadan önce temizlenmelidir.
  • Büyük döküntüleri temizlerken, havadaki partiküllerin etrafa yayılmasını en aza indirmek için görünür kalıntılar çift katlı emici malzeme (kağıt havlu gibi) kullanılarak dikkatlice alınmalıdır.
  • Bu emici malzeme derhal ağzı bağlı bir plastik torbaya atılmalıdır.
  • Çapraz bulaşmayı önlemek için mutlaka tek kullanımlık temizlik bezleri veya mendiller kullanılmalıdır.
  • Paspas başlıkları, her yeni temizleme solüsyonu hazırlandığında ve özellikle bu tür büyük döküntüler temizlendikten sonra mutlaka değiştirilmelidir.

Norovirüs gibi inatçı virüsler için hangi dezenfektanlar ve yöntemler kullanılmalıdır?

Norovirüs gibi zarfsız virüslerin doğal direnci nedeniyle, standart temizleyiciler veya düşük konsantrasyonlu dezenfektanlar yetersiz kalır. Bu virüsleri etkisiz hale getirmek, yeterli temas süresi boyunca uygulanan yüksek konsantrasyonlu kimyasal dezenfektanlar gerektirir.

Önerilen dezenfektan, klorlu çamaşır suyu çözeltileridir. Salgın kontrolü için gereken konsantrasyon şöyledir:

Ağır kontamine olmuş gözeneksiz yüzeyler (zemin, tezgah, tuvalet) için: 1.000–5.000 ppm (milyonda parça) klor konsantrasyonu.

Pratik Tarif: Bu konsantrasyon, yaklaşık olarak 1 ölçek ev tipi çamaşır suyuna (%5.25) karşılık 50 ölçek su (1:50 seyreltme) oranına denk gelir.

Örnek: Yaklaşık 100 mL (yarım su bardağı) çamaşır suyunu 5 litre suya karıştırmak.

Yiyeceklerle veya ağızla temas eden (örneğin oyuncaklar) yüzeyler için daha düşük bir konsantrasyon (1:250 seyreltme; yaklaşık 4 litre suya 1 yemek kaşığı çamaşır suyu) kullanılabilir.

Temas Süresi (En Kritik Nokta):

Etkili bir Norovirüs inaktivasyonu için gereklilik, konsantrasyonun ötesinde temas süresine uzanır. Yüzey, dezenfektanla belirlenen süre boyunca gözle görülür şekilde ıslak kalmalıdır. Uyulması gereken temas süreleri şunlardır:

  • Tercih edilen süre: En az 5 dakika
  • Belgelenmiş minimum süre: 1 dakika

Kritik kural: Eğer yüzey gerekli temas süresi dolmadan kurumaya başlarsa, dezenfektan ürün yeniden uygulanmalıdır.

Çamaşır suyu çözeltileri taze hazırlanmalı ve 24 saat içinde kullanılmalıdır, çünkü zamanla etkinliklerini kaybederler.

Seyahat ederken mide-bağırsak enfeksiyonlarından (turist ishali) korunmak için özel önlemler var mı?

Evet, “Turist İshali” (TD) olarak bilinen bu durum seyahat edenlerin en sık karşılaştığı sağlık sorunlarından biridir ve öncelikle kontamine (kirlenmiş) yiyecek ve sular yoluyla edinilir. Korunma protokolleri kademelidir; temel olarak ilaç dışı önlemlere (yiyecek ve su disiplini) dayanır ve sadece çok yüksek riskli bireyler için seçici ilaç koruması ile tamamlanır.

Bu konudaki temel kural basit bir tekerlemedir: “Kaynat, pişir, kabuğunu soy veya unut gitsin.”

Seyahat sırasında hangi yiyecek ve içecek kurallarına uymalıyız?

İlaç dışı temel korunma stratejisi, titiz bir yiyecek ve su disiplinine bağlılıktır.

Su Önlemleri:

Güvenliği teyit edilmedikçe musluk suyundan kaçınmak esastır. Uyulması gereken su kuralları şunlardır:

  • Musluk suyu içmeyin.
  • Diş fırçalamak, içecek hazırlamak veya buz yapmak için musluk suyu kullanmayın.
  • Buzdan kaçının (güvenli suyla hazırlandığı kesin olarak bilinmedikçe).
  • Açılmamış, fabrika mühürlü ticari şişelenmiş suları tercih edin.
  • Yeni kaynamış suyla hazırlanan sıcak içecekler (çay, kahve) genellikle güvenlidir.
  • Kutu veya şişe içeceklerin dış yüzeylerini, açmadan veya doğrudan içmeden önce silin (dış yüzeyler kontamine olabilir).
  • Bulanık veya rengi değişmiş suları (kimyasal kirlilik belirtisi olabilir) tüketmeyin.

Gıda Önlemleri:

Yiyecek seçimi de en az su kadar önemlidir. Dikkat edilmesi gerekenler:

  • En güvenli seçenekler: Tamamen pişirilmiş ve sıcak servis edilen yiyecekler.
  • Güvenli suyla yıkandıktan sonra kabuğu tüketici tarafından soyulan meyveler.
  • Çiğ veya az pişmiş et, balık, kabuklu deniz ürünleri ve yumurtalardan kesinlikle kaçının.
  • Hijyenin yetersiz olduğu bölgelerde salatalar, pişmemiş sebzeler, kabuğu soyulmamış meyveler ve pastörize edilmemiş süt ürünleri veya meyve sularından uzak durun.
  • Sokak satıcılarından temin edilen yiyecek ve içeceklerden kaçının.

Turist ishalini önlemek için ilaç kullanmalı mıyız?

Bu çok önemli bir sorudur. Turist ishalini önlemek için rutin olarak antimikrobiyal (antibiyotik) profilaksi (koruma) kullanılmamalıdır. Bu politika, tüm dünyada giderek büyüyen bir tehdit olan antibiyotik direncinin gelişimini yavaşlatmak için esastır. Koruyucu antibiyotik kullanımı bir kural değil çok özel durumlara ait bir istisnadır.

Profilaksi (koruma) için mevcut yönergeler şöyledir:

  • Genel gezginler: Önleme arayanlar için Bizmut Subsalisilat (BSS) (bazı mide ilaçlarının etken maddesi) düşünülebilir.
  • Antibiyotik profilaksisi: Sadece ishalden kaynaklanan ciddi sağlık komplikasyonları riski yüksek olduğu düşünülen gezginler (örneğin bağışıklık sistemi ciddi şekilde baskılanmış kişiler) için ayrılmıştır.
  • Gerekirse önerilen antibiyotik: Rifaksimin (Rifaximin). Bu ilaç, sistemik olarak (kana karışarak) emilimi çok az olduğu ve sadece bağırsakta çalıştığı için tercih edilir.
  • Önerilmeyen antibiyotikler: Florokinolonlar (Siprofloksasin gibi) artık turist ishali profilaksisi için önerilmemektedir.

İshal olursak ne yapmalıyız?

Tüm önlemlere rağmen ishal gelişirse, tedavi ishalin şiddetine göre planlanır. Günlük yaşamı durduran, yataktan çıkmayı engelleyen veya dizanteri (kanlı, ateşli ishal) içeren “şiddetli ishal” vakalarında antibiyotik tedavisi önerilir. Tedavi seçenekleri şunlardır:

  • Tercih edilen tedavi (özellikle şiddetli veya dizanterik ishal için): Azitromisin (Azithromycin).
  • Alternatif tedaviler (şiddetli ancak kansız ishal için): Rifaksimin veya Florokinolonlar.

Semptomatik rahatlama: Loperamid (ishal durdurucu) gibi ilaçlar, tek başına veya özellikle kansız ishallerde antibiyotik tedavisine ek olarak semptomları hafifletmek için düşünülebilir.

Genel Cerrahi ile Dahiliye Arasındaki Fark Nedir?

Genel Cerrahi ile Dahiliye (İç Hastalıkları) arasındaki en temel fark, hastalıklara müdahale yöntemleridir. Genel Cerrahi, hastalıkları, yaralanmaları veya anatomik sorunları "operatif" yani fiziksel müdahale (ameliyat) yoluyla tedavi eden bir tıp disiplinidir. Dahiliye ise, ameliyat gerektirmeyen yetişkin hastalıklarının tanısı ve...

Hangi Tiroid Nodüllerinde Ameliyat Gerekir?

Tiroid bezinde beliren her nodülün "acil ameliyatlık" olmadığını, hatta çoğunun iyi huylu seyrettiğini bilmek önemlidir. Ancak bazı nodüller büyüklükleriyle nefes borusuna baskı yapabilir, kötü huylu olma şüphesi taşıyabilir ya da estetik kaygılara neden olabilir. Kısacası tiroid nodülünde ameliyat gerekip...

Kadınlarda Göğüste Ağrı ve Şişlik Neyin Göstergesidir?

Kadınlarda göğüste ağrı ve şişlik pek çok farklı nedenden kaynaklanabilir. Bu belirtiler çoğu zaman hormonal değişimlere, adet döngüsüne, hamileliğe veya süt verme dönemindeki doğal süreçlere işaret eder. Ancak kimi durumlarda bu ağrı ve şişlik, enfeksiyon veya nadir de olsa...

Meme Kanserine İyi Gelen Besinler Hangileri?

Meme kanserine iyi gelen besinleri kabaca şöyle özetleyebiliriz: bol lifli tam tahıllar, çeşitli renklerde meyve ve sebzeler, baklagiller, kuruyemişler, tohumlar, soya gibi bitkisel kaynaklar ile özellikle omega-3 yönünden zengin yağlı balıklar. Bu besinlerin ortak noktası, vücudun bağışıklık sistemini destekleyici,...

Yazarın Diğer İçerikleri