Cuma, Kasım 7, 2025

Botoks ile Dolgu Arasındaki...

Botoks (Botulinum Toksin) ve dermal dolgu arasındaki fark, hedefledikleri yaşlanma belirtisinde yatar. Botoks,...

Psikolojisi Bozuk Çocuğun Belirtileri...

Çocuklarda psikolojik zorlukların belirtileri; ani davranış değişiklikleri, sosyal geri çekilme, akademik performansta belirgin...

Eksizyonel ve İnsizyonel Biyopsi...

Eksizyonel biyopsi, şüpheli bir doku lezyonunun veya kitlenin tamamının cerrahi olarak çıkarılması işlemidir;...

Yüz Germe ve Boyun...

Evet, yüz germe ve boyun germe ameliyatları sıklıkla aynı anda, tek bir cerrahi...
Ana SayfaHastalıklarPediatriÇocuklarda Sıklıkla Karşılaşılan...

Çocuklarda Sıklıkla Karşılaşılan Nörolojik Rahatsızlıklar

Çocuklarda sıklıkla karşılaşılan nörolojik rahatsızlıklar, sinir sisteminin gelişimini ve işleyişini etkileyen geniş bir bozukluk grubunu kapsar. Bu durumlar için geliştirilen klinik protokoller, pediatrik nöroloji alanındaki tanı, tedavi ve takip süreçlerini yönlendiren, kanıta dayalı, standardize edilmiş yaklaşımlardır. Bu rehberler, karmaşık nörogelişimsel farklılıklardan akut nörolojik olaylara kadar geniş bir yelpazede, hekimlerin en güncel bilimsel verilere dayanarak hareket etmesini sağlar. Bu yapılandırılmış metodolojilerin temel amacı, her çocuğun bireysel durumuna en uygun, tutarlı ve etkili tıbbi bakımı almasını güvence altına almaktır.

Yazı İçeriği

Hangi nörolojik sorunlar çocuklarda daha sık görülür?

Pediatrik nöroloji, çok geniş bir alanı kapsar. Ancak günlük pratikte en sık karşılaşılan durumlar arasında Dikkat Eksikliği ve Hiperaktivite Bozukluğu (DEHB), Otizm Spektrum Bozukluğu (OSB) ve epilepsi (sara hastalığı) yer almaktadır. DEHB, özellikle çocuk ve ergenlik döneminde en yaygın görülen nörodavranışsal bozukluklardan biridir ve çocuğun dikkatini toplama, sürdürme ve dürtülerini kontrol etme becerilerini etkiler. Epilepsi ise beyindeki anormal elektriksel aktiviteye bağlı tekrarlayan nöbetlerle karakterizedir. Bu sık görülen durumların yanı sıra migren ve baş ağrıları, gelişimsel gecikmeler ve Serebral Palsi (beyin felci) gibi hareket bozuklukları da önemli bir yer tutar.

PANS/PANDAS gibi karmaşık nöropsikiyatrik sendromlar neden özel bir yaklaşım gerektirir?

Bazı nörolojik tablolar, diğerlerinden daha karmaşık ve yönetilmesi zor olabilir. Pediatrik Akut Başlangıçlı Nöropsikiyatrik Sendrom (PANS) ve onun streptokok enfeksiyonlarıyla (boğaz enfeksiyonu) ilişkili alt türü olan PANDAS, bu durumlara en iyi örneklerdendir. PANS, bir çocukta aniden başlayan ve hızla şiddetlenen davranışsal ve nöropsikiyatrik semptomlarla kendini gösterir. Bu semptomlar arasında ani gelişen obsesif-kompulsif bozukluk (takıntılar), yeme bozuklukları, yoğun kaygı veya tikler bulunabilir.

Bu durumu karmaşık hale getiren şey, kesin bir tanı testi veya biyobelirtecinin olmamasıdır. Teoriler, bu sendromun yakın zamanda geçirilmiş bir enfeksiyonun tetiklediği otoimmün (bağışıklık sisteminin kendi vücuduna saldırması) bir reaksiyondan kaynaklanabileceği yönündedir. Bu belirsizlik nedeniyle, PANS şüphesi olan bir çocuğun değerlendirilmesi, tek bir uzmanın ötesine geçer. Tanı ve tedavi süreci; çocuk ve ergen psikiyatrisi, pediatrik romatoloji, nöroloji, enfeksiyon hastalıkları ve immünoloji gibi birçok farklı tıp dalının bir araya gelmesini gerektiren kapsamlı bir ekip çalışmasını zorunlu kılar.

Çocuğumun şiddetli baş ağrısı var, ne zaman ‘kırmızı bayrak’ sayılır ve görüntüleme gerekir?

Çocuklarda ve ergenlerde baş ağrısı çok sık rastlanan bir şikayettir ve çoğu zaman migren veya gerilim tipi baş ağrısı gibi iyi huylu nedenlere bağlıdır. Bu nedenle baş ağrısı şikayetiyle başvuran her çocuğa rutin olarak beyin MR (manyetik rezonans) veya BT (bilgisayarlı tomografi) çekilmesi genellikle gerekli değildir. Yapılan çalışmalar bu durumlarda görüntülemenin tanısal getirisinin düşük olduğunu, yani ciddi bir bulguya rastlama oranının çok az olduğunu göstermektedir.

Ancak hekimlerin son derece dikkatli olduğu ve görüntülemeyi mutlaka gerekli gördüğü bazı “kırmızı bayrak” olarak adlandırılan alarm bulguları vardır. Bu kritik bulgular şunlardır:

  • 4 yaşından küçük olmak
  • Çocuğu uykudan uyandıran baş ağrısı
  • Sabah uyanır uyanmaz başlayan şiddetli ağrı
  • Başka bir neden olmaksızın kusmanın eşlik etmesi
  • Yeni ortaya çıkan görme bozukluğu
  • Kol veya bacakta güçsüzlük
  • Denge kaybı (ataksi)
  • Konuşma güçlüğü
  • Muayenede saptanan anormal nörolojik bulgular (örneğin papilödem – göz dibinde kabarıklık)

Bu kırmızı bayraklardan herhangi biri mevcutsa, altta yatan ciddi bir intrakraniyal (kafa içi) patolojiyi dışlamak için mutlaka nörogörüntüleme istenir. Bu yaklaşım kaynakları daha yüksek riskli hastalara yönlendirirken, gereksiz tetkiklerin önüne geçer.

Çocuğum ilk kez nöbet geçirdi, bu durum epilepsi olduğu anlamına mı gelir?

Bir çocuğun hayatında ilk kez (ateşsiz) nöbet geçirmesi, aile için son derece korkutucu bir deneyimdir. Ancak tek bir nöbet geçirmek, o çocuğun mutlaka epilepsi hastası olduğu anlamına gelmez. Epilepsi tanısı, genellikle “tekrarlayan” provoke edilmemiş (yani belirgin bir tetikleyici olmadan) nöbetlerin varlığını gerektirir.

İlk nöbetten sonraki temel amaç bu nöbetin tekrar etme riskini belirlemektir. Bu riski değerlendirmek için kullanılan iki temel araç vardır. Bunlardan ilki EEG’dir (elektroensefalografi). EEG, beynin elektriksel aktivitesini kaydeden bir testtir. İlk nöbetten sonra yapılan EEG, özellikle “epileptiform anormallikler” (epilepsiye özgü elektriksel sinyaller) gösterirse, nöbetin tekrarlama riskinin daha yüksek olduğunu öngörmede çok yardımcı olur.

İkinci araç ise nörogörüntülemedir (MR/BT). Tıpkı baş ağrısında olduğu gibi, provoke edilmemiş ilk ateşsiz nöbet geçiren çocuklarda da “rutin” görüntüleme genellikle önerilmez. Ancak muayenede nöbet sonrası geçici felç (Todd parezisi) gibi fokal (beynin belirli bir bölgesini işaret eden) nörolojik bir bulgu saptanırsa veya nöbetin kendisi fokal özellikler taşıyorsa, o zaman beynin yapısını incelemek için acil görüntüleme gerekli hale gelir. Bu kısıtlayıcı yaklaşım çocukları gereksiz radyasyona veya sedasyona (sakinleştirme) maruz bırakmadan, kanıta dayalı bir şekilde risk değerlendirmesi yapmayı amaçlar.

Çocuğumun gelişiminde gecikmeler varsa hangi genetik ve metabolik testler yapılır?

Gelişimsel gerilik (GDD), bir çocuğun yürüme, konuşma, öğrenme gibi temel becerilerde yaşıtlarının gerisinde kalması durumudur. Bu durumun altında yatabilecek nedenleri araştırmak, modern pediatrik nörolojinin en önemli alanlarından biridir. Geçmişte bu tür durumlarda uzun ve sonuçsuz kalan birçok test yapılırken, güncel kanıtlar artık çok daha net bir yol haritası sunmaktadır.

Eğer gelişimsel geriliği açıklayacak belirgin dışsal bir neden (örneğin ciddi bir beyin hasarı öyküsü) yoksa, açıklanamayan GDD’si olan tüm çocuklarda uygulanması gereken temel incelemeler şunlardır:

  • Genetik testler (ilk basamak araştırma olarak)
  • Metabolik tarama (tedavi edilebilir kalıtsal hastalıklar için)

Gelişimsel geriliğin ciddiyetine bakılmaksızın, “tedavi edilebilir” kalıtsal metabolik hastalıkların (IMD’ler) araştırılması her zaman ilk basamak incelemeler arasında yer almalıdır. Bu hastalıklar nadir olsalar da erken teşhis edildiklerinde özel diyetler veya tedavilerle çocuğun hayatında çok büyük farklar yaratılabilir. Metabolik hastalıkları düşündüren bazı klinik kırmızı bayraklar şunlardır:

  • Ebeveyn akrabalığı öyküsü
  • Ailede benzer bir hastalık öyküsü (örneğin erken bebeklik ölümü)
  • Kazanılmış becerilerin kaybı (psikomotor gerileme)
  • Ani kas atmaları (miyoklonus)
  • Açıklanamayan inatçı nöbetler
  • Yemeklerle ilişkili nöbetler (örneğin protein alımı sonrası)

Yenidoğan tarama testleri (topuk kanı) birçok metabolik hastalığı yakalasa da bazı erken başlangıçlı durumlar tarama sonuçları gelmeden belirti verebilir. Bu nedenle şüphe durumunda tam gelişmeyi beklemeden derhal metabolik ve genetik araştırmalara başlamak, erken müdahale için kritik önem taşır.

Çocuklarda epilepsi ilaçları nasıl seçilir ve kullanılır?

Epilepsi yönetimindeki temel amaç basittir: Nöbetleri durdurmak. Ancak bunu yaparken iki önemli hedef daha vardır: Çocuğun normal büyüme ve gelişimini engellememek ve tedaviye bağlı yan etkileri en düşük düzeyde tutmak. Tedavinin temel taşı antiepileptik ilaçlardır (AED).

İlaç seçimi kişiye özeldir; yani “herkese uyan tek bir ilaç” yoktur. Karar verilirken nöbetin tipi, çocuğun yaşı ve diğer birçok faktör göz önünde bulundurulur. İlaç seçimi yapılırken dikkate alınan başlıca faktörler.

  • Nöbetin tipi (Fokal, jeneralize vb.)
  • Çocuğun yaşı
  • İlacın olası yan etki profili
  • Maliyet
  • Tedaviye uyum sağlama kolaylığı (Örn: Günde tek doz vs. üç doz)
  • Diğer mevcut hastalıklar veya kullanılan ilaçlar

Klinik uygulamadaki en önemli yöntemlerden biri “titrasyon”dur. Yani ilaca genellikle düşük bir dozda başlanır ve nöbet kontrolü sağlanana veya kabul edilemez yan etkiler görülene kadar dozu yavaş yavaş ve dikkatlice artırılır. Bu süreçte ailelerin “nöbet günlüğü” tutması hayati önem taşır. Bu günlükler, nöbetlerin sıklığını, süresini, olası tetikleyicileri ve ilaçların yan etkilerini kaydetmek için kullanılır. Bu veriler, hekimlerin doz optimizasyonu yapması ve tedavinin etkinliğini izlemesi için kritik bilgiler sunar.

İlaçlar nöbetleri durdurmazsa hangi diyet tedavileri (Ketojenik Diyet) uygulanır?

Çocukların bir kısmında, uygun dozlarda denenen iki veya daha fazla antiepileptik ilaca rağmen nöbetler devam edebilir. Bu duruma “refrakter” veya “dirençli” epilepsi denir. Bu noktada ketojenik diyet tedavileri (KDT) gibi diğer tedavi yöntemleri düşünülmelidir.

Ketojenik diyet, çok yüksek yağ, yeterli protein ve çok düşük karbonhidrat içeren özel bir beslenme protokolüdür. Beynin enerji kaynağını şekerden (glukoz) “keton” cisimciklerine kaydırarak nöbet önleyici bir etki yaratır. KDT, uygulanması karmaşık bir rejimdir ve mutlaka bu konuda uzmanlaşmış bir diyetisyen ve nöroloji ekibinin yakın takibi altında yönetilmelidir. Diyetin farklı türleri vardır ve seçim çocuğun yaşına, ihtiyaçlarına ve ailenin durumuna göre bireyselleştirilir. Başlıca ketojenik diyet türleri şunlardır:

  • Standart 4:1 oranı (Klasik KD)
  • 3:1 oranı (Bebekler veya ergenler için daha esnek olabilir)
  • Düşük Glisemik İndeks Tedavisi (LGIT)
  • Modifiye Atkins Diyeti

Geçmişte bu diyete başlarken çocukların aç bırakılması gerekebiliyordu, ancak güncel klinik uygulamalar bunun artık zorunlu olmadığını göstermektedir. Diyetin başarısı sadece beslenme mekanizmalarına değil aynı zamanda beslenme ekibinin uzmanlığına, ailenin diyete titizlikle uyumuna ve kullanılan tüm ilaçların (şuruplar dahil) karbonhidratsız olduğundan emin olunmasına bağlıdır.

DEHB (Dikkat Eksikliği ve Hiperaktivite Bozukluğu) tedavisinde yaklaşım nasıldır?

DEHB, çocuğun aile, sosyal ve özellikle akademik hayatındaki işlevselliğini önemli ölçüde etkileyen yaygın bir bozukluktur. 4 yaşın üzerindeki, yaşına uygun olmayan düzeyde inatçı dikkat sorunları, hiperaktivite veya dürtüsellik semptomları gösteren ve bu nedenle okulda veya davranışsal alanda zorluk yaşayan her çocuk DEHB açısından değerlendirilmelidir.

DEHB’nin etkili yönetimi genellikle çok yönlü bir yaklaşım gerektirir. Bu yaklaşım tek bir yönteme değil birden fazla desteğin birleşimine dayanır.

  • Farmakolojik Tedavi (Stimülan ve non-stimülan ilaçlar)
  • Non-Farmakolojik Tedaviler (Davranışçı terapiler)
  • Ebeveyn eğitimi (Davranış yönetimi stratejileri)
  • Okul temelli müdahaleler (Eğitim ortamının düzenlenmesi)

Çoğu çocuk için bu yaklaşımların kombinasyonu en iyi sonuçları verir. Tıpkı epilepsi tedavisinde olduğu gibi, DEHB tedavisinde de ilaç dozlarının “titre edilmesi” esastır. Amaç en düşük etkili dozu bularak maksimum klinik faydayı (dikkat artışı, dürtüselliğin azalması) sağlamak ve olası yan etkileri (iştahsızlık, uyku sorunları gibi) en aza indirmektir. Bu süreç aileler, öğretmenler ve hekimler arasında yakın bir işbirliği gerektirir.

Migrenin çocuğumun hayatını ne kadar etkilediğini (PedMIDAS) bilmek neden önemlidir?

Migren yönetiminde sadece baş ağrısının ne sıklıkta veya ne şiddette olduğu değil aynı zamanda bu ağrının çocuğun günlük yaşamı üzerindeki etkisi de değerlendirilmelidir. Bazı çocuklar ayda bir kez ağrı yaşasa da o gün okulu kaçırabilir veya sosyal aktivitelerden geri kalabilirken, bazıları daha sık ama hafif ağrılar yaşayabilir. Bu etkiye “engellilik” düzeyi denir.

Bu etkiyi objektif olarak ölçmek için Pediatrik Migren Engellilik Değerlendirme Skoru (PedMIDAS) gibi valide edilmiş (geçerliliği kanıtlanmış) anketler kullanılır. Bu araç, 4 ila 18 yaş arasındaki çocuklarda son üç ay boyunca baş ağrısıyla ilişkili olarak okul, ev, spor ve sosyal aktivitelerdeki kısıtlılığı nicel olarak ölçer. Bu anketten elde edilen puan, engellilik derecesini (çok az, hafif, orta veya şiddetli) sınıflandırır. Bu skor, tedaviye başlama kararı vermek, tedavinin etkinliğini izlemek ve müdahalenin ne kadar gerekli olduğunu belirlemek için kritik bir yöntemdir.

Çocuğum birden fazla ilaç kullanıyorsa (polifarmasi) nelere dikkat edilmeli?

Kronik nörolojik bozuklukları olan çocuklar, sıklıkla birden fazla komorbiditeye (eşlik eden hastalık) sahip oldukları için çoklu ilaç kullanımına (polifarmasi) maruz kalabilirler. Polifarmasi, yani gereğinden fazla veya birden çok ilacın bir arada kullanılması, bazı riskleri de beraberinde getirir.

  • Yan etkiler (Advers ilaç reaksiyonları)
  • İlaç-ilaç etkileşimleri (DDI)
  • Tedaviye uyumda zorluklar (Günde çok fazla ilaç almak)
  • Artan maliyet

Klinisyenlerin bu riskleri yönetmesi için spesifik ilaç etkileşimlerini bilmesi gerekir. Örneğin bazı eski tip antiepileptik ilaçlar (fenitoin, karbamazepin gibi) kan sulandırıcıların veya başka ilaçların metabolizmasını değiştirebilir. Valproik asit gibi bir başka ilaç, kanın pıhtılaşmasını etkileyerek (trombosit anormallikleri) cerrahi planlamaları etkileyebilir. Bu nedenle çocuğun kullandığı tüm ilaçların (vitaminler ve bitkisel destekler dahil) tam bir listesinin olması ve bu listenin düzenli olarak gözden geçirilmesi şarttır.

Bir nöroloji ilacı ne zaman ve nasıl kesilebilir (reçete azaltma)?

“Reçete azaltma” (deprescribing), yani bir ilacı kesme veya dozunu azaltma kararı, en az ilacı başlatma kararı kadar ciddiyetle ele alınması gereken tıbbi bir süreçtir. Bu karar, kapsamlı bir değerlendirmeye ve bozukluğun seyri hakkındaki derin bilgiye dayanmalıdır.

Örneğin epilepside, nöbet kontrolü sağlandıktan (genellikle en az iki yıl nöbetsizlik sonrası) sonra ilaçlar kademeli olarak azaltılarak kesilebilir. Ketojenik diyet gibi tedaviler de nöbet kontrolü sağlandığında birkaç ay içinde kademeli olarak sonlandırılmalıdır. İlaçların veya diyetin aniden kesilmesi, nöbetlerin geri gelmesine veya kötüleşmesine neden olabilir. Bu süreçte semptomların yeniden başlaması durumunda aileye nasıl bir yol izleneceğinin net bir şekilde anlatılması ve hekimin desteğinin devam etmesi, bu geçişin güvenli bir şekilde yönetilmesinin temelini oluşturur.

Tedavi sürecinde eczacının rolü nedir?

Modern tıp uygulamalarında eczacılar, multidisipliner ekibin hayati bir parçasıdır. Özellikle polifarmasi (çoklu ilaç kullanımı) yönetiminde eczacılar, sahip oldukları derin ilaç bilgisiyle kritik bir rol oynarlar. Karmaşık tedavi rejimleri olan veya birden fazla tıbbi sorunu bulunan çocuklarda, eczacıların tedavi planını düzenli olarak gözden geçirmesi, ilaç güvenliğini artıran önemli bir adımdır. Eczacılar, özellikle polifarmasi yönetiminde kritik bir rol oynar. Görevleri arasında şunlar bulunur:

  • İlaç-ilaç etkileşimlerini (DDI) belirlemek
  • Advers olayları (yan etkileri) önlemek
  • İlaç mutabakatı yapmak (hastanın evde ve hastanede kullandığı tüm ilaçların listesini uyumlu hale getirmek)
  • Aileye ilaçların nasıl kullanılacağı, saklanacağı ve olası yan etkileri hakkında eğitim vermek
  • İlaçların doğru formda (şurup, tablet vb.) ve dozda hazırlandığından emin olmak

Serebral Palsi (SP) nedir ve kas sertliği (spastisite) nasıl tedavi edilir?

Serebral Palsi (SP), gelişmekte olan fetal veya bebek beyninde meydana gelen bir hasara bağlı olarak ortaya çıkan, kalıcı hareket ve duruş bozukluklarını tanımlayan karmaşık bir nörolojik durumdur. SP’li çocuklarda en sık görülen sorunlardan biri spastisitedir (kaslarda aşırı sertlik ve gerginlik).

Spastisite yönetimi, daima multidisipliner bir tıbbi ve cerrahi ekip tarafından, çocuğa özel hedefler (örneğin yürüme kalitesini artırmak, ağrıyı azaltmak veya bakımı kolaylaştırmak) doğrultusunda yapılmalıdır. Spastisite tedavisinde kullanılan başlıca yöntemler şunlardır:

  • Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon (Tedavinin temel taşıdır)
  • Ağızdan alınan ilaçlar (Diazepam, Tizanidin veya Baklofen gibi)
  • Botulinum Toksin Tip A (BoNT-A) enjeksiyonları (Belirli kas gruplarına yapılır)
  • Ortopedik cerrahi (Kas veya kemik düzeltmeleri)
  • İntratekal Baklofen Pompası (İleri ve yaygın spastisite vakalarında)

Botulinum Toksin (BoNT-A) enjeksiyonları, belirli kas gruplarındaki (örneğin bacaklar veya kollar) spastisite için son derece etkili ve genellikle güvenli bir tedavi yöntemidir. Kaslara doğrudan enjekte edilerek aşırı kasılmayı geçici olarak (genellikle 3-6 ay) bloke eder. Bu süre, çocuğun yoğun fizik tedavi alarak fonksiyonel kazanımlar elde etmesi için bir “fırsat penceresi” yaratır.

Fizik tedavi, ergoterapi ve konuşma terapisinin amaçları nelerdir?

Nörorehabilitasyon, Serebral Palsi gibi kronik nörolojik durumların yönetiminde temel bir rol oynar ve genellikle üç ana disiplini içerir. Her birinin farklı bir odak noktası vardır:

  • Fizik Tedavi (PT): Kaba motor beceriler, yürüme, oturma, denge ve kas gücü.
  • Ergoterapi (OT): İnce motor beceriler, kalem tutma, giyinme, yemek yeme gibi günlük yaşam aktiviteleri.
  • Konuşma ve Dil Terapisi: İletişim, konuşma, dil becerileri ve yutma (disfaji) fonksiyonları.

Bu terapiler, ortezler (eklemleri destekleyen ve hareket verimliliğini artıran yardımcı cihazlar) ile desteklenir. Amaç çocuğun fonksiyonel bağımsızlığını ve yaşam kalitesini mümkün olan en üst düzeye çıkarmaktır.

Nörolojik sorunlarda beslenme ve yutma güçlüğü (disfaji) neden önemlidir?

Kronik pediatrik nörolojik bozukluklar, sıklıkla yutma bozuklukları (disfaji) ve yetersiz beslenme (malnütrisyon) ile ilişkilidir. Orofaringeal disfaji (ağız ve boğaz bölgesindeki yutma güçlüğü), çocuğun yeterli besin ve sıvı alımını ciddi şekilde engelleyebilir.

Bu durum sadece büyüme geriliğine değil aynı zamanda “aspirasyon” olarak bilinen tehlikeli bir duruma da yol açabilir. Aspirasyon, yiyeceklerin veya sıvıların nefes borusuna ve akciğerlere kaçmasıdır. Bu tekrarlayan akciğer enfeksiyonlarına (pnömoni) neden olabilir. Bu nedenle beslenme yönetimi, nörolojik takibin ayrılmaz bir parçasıdır. Beslenme uzmanları ve konuşma terapistleri, çocuğun büyümesini, yutma güvenliğini değerlendirir ve gerekirse özel beslenme stratejileri (örneğin gıdaların kıvamını ayarlamak) veya beslenme tüpleri (örneğin PEG) önerir.

Hastanede yatan bir çocuğun nörolojik takibi nasıl yapılır?

Akut nörolojik bir sorun (örneğin kafa travması, menenjit veya ciddi bir nöbet sonrası) nedeniyle hastanede yatan bir çocuğun bilinç durumunun standardize edilmiş takibi, yönetimin temelini oluşturur. Bilinç düzeyindeki değişiklikler, nörolojik kötüleşmenin ilk işareti olabilir. Bu takip için yaşa özel olarak uyarlanmış standart araçlar kullanılır.

  • Glasgow Koma Skalası (GCS) (Göz açma, sözel ve motor yanıtları puanlar)
  • AVPU Skalası (Uyanık, Sese yanıtlı, Ağrıya yanıtlı, Yanıtsız şeklinde hızlı bir değerlendirme sağlar)

Bu ölçekler, sağlık profesyonelleri arasında ortak bir dil oluşturarak çocuğun durumundaki en ufak değişikliklerin bile hızlıca fark edilmesini sağlar.

Tedavinin işe yarayıp yaramadığını ölçen objektif fonksiyonel ölçekler var mıdır?

Evet, kronik nörolojik koşullarda tedavi etkinliğini sadece “daha iyi hissediyor” gibi subjektif yorumlarla değil aynı zamanda objektif ve geçerliliği kanıtlanmış ölçeklerle ölçmek zorunludur. Hangi ölçeğin kullanılacağı, hastalığa ve hedefe bağlıdır. Bazı örnekler.

  • GMFM (Kaba Motor Fonksiyon Ölçümü): Serebral Palsili çocuklarda kaba motor becerilerdeki (oturma, yürüme vb.) gelişimi takip etmek için kullanılır.
  • PedMIDAS (Pediatrik Migren Engellilik Değerlendirme Skoru): Migrenin çocuğun hayatındaki fonksiyonel kısıtlılığını ölçerek tedaviye verilen yanıtı gösterir.
  • SCALE (Seçici Kontrol Alt Ekstremite Değerlendirmesi): Spastik SP’li çocuklarda istemli motor kontrolü değerlendirir.

Bu ölçekler, tedavinin gerçekten bir fark yaratıp yaratmadığını sayısal olarak görmemizi sağlar.

Davranış, dikkat veya yorgunluk gibi ‘görünmez’ nörolojik sorunlar nasıl değerlendirilir?

Nörolojik hastalıkların takibi sadece motor fonksiyonlar veya nöbet sayısından ibaret değildir. Özellikle ciddi nörolojik olaylar geçiren veya kronik hastalığı olan çocuklar, fiziksel olarak iyi toparlansalar bile, uzun vadede “görünmez” nörokognitif zorluklar yaşayabilirler. Bu zorluklar arasında görsel hafıza sorunları, sürekli dikkat eksikliği, yürütücü işlev bozuklukları (planlama, organize olma) veya yoğun yorgunluk şikayetleri bulunabilir.

Objektif skorlar iyi olsa bile, bu “görünmez” morbidite çocuğun yaşam kalitesini ciddi şekilde etkileyebilir. Bu zorlukları yakalamak için psikometrik araçlar (standartize edilmiş testler ve anketler) kullanılır.

  • CBCL (Çocuk Davranış Değerlendirme Ölçeği): Davranışsal ve duygusal sorunlar için.
  • BRIEF-P (Yürütücü İşlev Envanteri): Planlama, organizasyon gibi yürütücü işlevler için (2-5 yaş).
  • CY-BOCS (Çocuklar için Yale-Brown Obsesyon Kompulsiyon Ölçeği): Obsesif-kompulsif belirtiler için.
  • NRS (Ağrı şiddeti) veya PPP (İletişim kısıtlı çocuklarda ağrı değerlendirmesi).

Ayrıca ailelerin tuttuğu nöbet veya baş ağrısı günlükleri, ilaç yan etkilerini ve tetikleyicileri takip etmek için kullanılan paha biçilmez objektif araçlardır.

Tedavi kararlarında ‘paylaşımlı karar verme’ modelinin rolü nedir?

Pediatrik nörolojide etik ve pratik yönetim, “Paylaşımlı Karar Verme (SDM)” modeline dayanmalıdır. Bu “doktor en iyisini bilir” şeklindeki eski paternalist yaklaşımın yerini alan modern bir yöntemdir. Bu model, hastaların, klinisyenlerin ve ebeveynlerin/bakıcıların bir araya geldiği bir süreçtir. Bu süreçte roller şöyledir.

  • Hekim: Tıbbi seçenekleri, bilimsel kanıtları, potansiyel riskleri ve faydaları şeffaf bir şekilde sunar.
  • Aile/Hasta: Kendi değerlerini, önceliklerini, tercihlerini ve hedeflerini ifade eder.

Amaç ailenin tercihlerini yansıtan ve tıbbi olarak en uygun olan “ortak” bir karara varmaktır. Bu yaklaşım tedaviye uyumu artırır ve ailenin kendini sürecin bir parçası olarak hissetmesini sağlar.

Hastalığın geleceği belirsiz olduğunda (prognoz) doktorlar ailelerle nasıl konuşur?

Neonatal ensefalopati (yenidoğan beyin hasarı), ciddi genetik sendromlar veya şiddetli nörolojik hastalıklar gibi bazı durumlarda, çocuğun uzun vadeli fonksiyonel sonuçları hakkında net bir tahminde bulunmak çok zor olabilir. Bu belirsizlik, aileler için büyük bir kaygı kaynağıdır ve hekimler için yüksek düzeyde etik ve moral sorumluluk gerektirir.

Bu zorlu konuşmaları yönetmek için yapılandırılmış iletişim çerçeveleri kullanılır. Ailelere yanlış umutlar veya gereksiz karamsarlık vermek yerine, dürüst ve empatik bir yaklaşım benimsenir. Bu yaklaşımların temel ilkeleri şunlardır:

  • Tam şeffaflık (Dürüst ve kapsamlı olmak)
  • Belirsizliği açıkça kabul etmek (“Geleceği bilemiyoruz, ancak bildiklerimiz şunlar…”)
  • Dengeli bilgi sunmak (Hem potansiyel işlevler hem de potansiyel bozukluklar hakkında)
  • Senaryoları tartışmak (En iyi/en kötü durum senaryolarını ve bunların olasılıklarını konuşmak)
  • Hastalığın günlük yaşam üzerindeki etkisini tartışmak

Bu şeffaf yaklaşım ailelerin prognostik belirsizlik karşısında kendi hedefleriyle uyumlu bakım (goal-concordant care) almalarını sağlamaya yardımcı olur ve güven ilişkisini güçlendirir.

Kronik hastalıklarda tedaviye uyum (adherans) neden bu kadar önemlidir?

Kronik hastalıklarda en etkili tedavi planı bile, eğer uygulanmazsa başarısız olur. Tedaviye uyum (adherans), ailenin ve çocuğun, üzerinde anlaşılan tedavi planını (ilaçları zamanında alma, diyete uyma, terapilere katılma) takip etme derecesidir.

Uyumsuzluğun önündeki en güçlü engellerden biri, ebeveynlerin hastalık algıları ve ilaçlara yönelik (bazen yanlış) inançları olabilir. Örneğin yan etkilerden korkmak veya ilacın gereksiz olduğunu düşünmek. Klinik strateji, bu algı ve inançları empatik ve kanıta dayalı eğitim yoluyla ele almayı hedeflemelidir. Tıbbi ekip ve aile arasında “uyum (concordance)” sağlamak, yani ortaklaşa oluşturulan tedavi planına her iki tarafın da inanması ve kabul etmesi, optimal tedavi başarısını getirir.

Uzun vadeli takip ve ‘multidisipliner’ yaklaşım ne anlama gelir?

Kronik nörolojik koşulları olan hastaların yönetimi, tanı anında bitmez; fetal yaşamdan başlayarak ergenlik ve yetişkinliğe geçişe kadar uzanan uzunlamasına bir takip gerektirir. Bu kapsamlı takip, sadece nörolojik durumu değil aynı zamanda fiziksel, psikososyal ve nörokognitif sonuçları da ele alan yapılandırılmış takip klinikleri aracılığıyla sağlanır.

Modern pediatrik nörolojik bakım, hastane duvarlarının dışına da taşmıştır. Bu hastane duvarlarının dışına taşan, birçok uzmandan oluşan bir ekip gerektirir.

  • Nörologlar
  • Uzman pediatri hemşireleri
  • Fiziksel terapistler
  • Ergoterapistler
  • Konuşma terapistleri
  • Diyetisyenler
  • Sosyal hizmet uzmanları
  • Psikologlar ve psikiyatristler

Bu ekipler, ilaç yönetimi, ventilatör (solunum cihazı) desteği veya IV terapi gibi karmaşık ve uzmanlaşmış prosedürleri ev ortamında sunan pediatrik evde bakım hizmetlerini entegre etmelidir. Bu genişletilmiş bakım ağı, hastanede kalış sürelerini en aza indirir ve çocuğun yaşam kalitesini artırır. Bu sürecin merkezinde ise daima aile desteği ve ebeveynlerin bakım sürecine aktif katılımı yer alır.

İyi bir pediatrik nöroloji yaklaşımının temel sorumlulukları nelerdir?

Pediatrik nöroloji uygulaması, hastaların ve ailelerinin refahını sağlamak için “benign paternalizm” (iyiliksever koruyuculuk) ve “özerkliğe saygı” (ailelerin kararlarına saygı duyma) arasında hassas bir denge kurmayı gerektirir. Klinisyenlerin temel amacı yaşam kalitesini teşvik etmektir. Bu birden fazla sorumluluğu dengelemeyi gerektirir.

  • Doğru tanı ve kanıta dayalı tedavi sunmak
  • Ailenin tercihlerini, değerlerini ve hedeflerini değerlendirmek ve saygı duymak
  • Bilgilendirilmiş karar verme sürecini (paylaşımlı karar verme) kolaylaştırmak
  • Şeffaf, dürüst ve empatik iletişim kurmak
  • Ergenlikten yetişkinliğe sorunsuz bir bakım geçişini organize etmek (Geçiş Kliniği)
  • Kronik nörolojik ve gelişimsel koşulları olan çocuklar için toplumsal savunuculuk rolü üstlenmek

Çocuklarda Kalp Hastalığı Belirtileri

Çocuklarda kalp hastalığı belirtileri, en sık olarak bebeklik döneminde beslenme zorluğu, emerken aşırı terleme, hızlı nefes alıp verme ve yeterli kilo alamama şeklinde ortaya çıkar. Daha büyük çocuklarda ise bu durum öncelikle efor sırasında (örneğin oyun oynarken) akranlarına göre...

Alerjik Çocukları Rahatlatmanın 10 Yolu

Alerjik çocukları rahatlatmanın 10 yolu; çevresel alerjen kontrolü ve proaktif cilt bakımı ile başlar. Bu temelin üzerine, egzama alevlenmelerinin ve alerjik nezlenin doğru medikal yönetimi eklenir; buna ilaç uygulama tekniklerini (burun spreyi gibi) bilmek de dahildir. Alerji şurupları ve...

Çocuk Hastalıkları (Pediatri) Nedir? Pediatri Neye Bakar?

Çocuk Hastalıkları, yani Pediatri, doğumdan itibaren genç yetişkinlik dönemine kadar olan bireylerin tüm sağlık süreçleriyle ilgilenen tıp bilimi dalıdır. Bu alan, bebeklerin, çocukların ve ergenlerin sürekli değişen ve gelişen hassas fizyolojilerine odaklanır. Pediatri neye bakar sorusunun yanıtı ise oldukça...

Yazarın Diğer İçerikleri