Ameliyat edilemeyen karaciğer kanseri, adından da anlaşılacağı üzere cerrahi yöntemlerle tamamen çıkarılması mümkün olmayan bir karaciğer tümörüdür. Bu durum genellikle tümörün karaciğerin büyük bir kısmını kaplaması, hastanın genel durumunun operasyonu kaldırmaya uygun olmaması veya tümörün ana damarlara ya da hayati yapılara çok yakın olması gibi çeşitli nedenlerden kaynaklanır. Her ne kadar “ameliyat edilemez” ifadesi ciddi bir tabloyu işaret etse de bu tanı hastanın tedavi edilemeyeceği ya da yaşam süresinin hemen sonlanacağı anlamına gelmez. Gelişen tıbbi yöntemler yenilikçi ilaçlar ve karaciğerdeki kanser dokusunu küçültmeye veya kontrol altında tutmaya yönelik tedaviler sayesinde hastaların yaşam kalitesi ve süresi dikkate değer ölçüde iyileştirilebilmektedir. Özellikle erken tanı, karaciğerin genel sağlığı ve hastanın sistemik durumu tedavinin başarısında belirleyici faktörlerdir. Karaciğer, vücudumuzun “kimya laboratuvarı” olarak düşünülebilir; bu nedenle herhangi bir hastalıkla mücadele ederken bu laboratuvarı korumak ve desteklemek, tedavinin temel taşını oluşturur.
Ameliyat Edilemeyen Karaciğer Kanseri Nedir ve Nasıl Tanımlanır?
Karaciğer kanseri dendiğinde akla ilk olarak hepatoselüler karsinom (HCC) gelir. Bunun yanında karaciğerin primer tümörleri ya da başka organlardan karaciğere sıçramış (metastatik) tümörler de söz konusu olabilir. “Ameliyat edilemeyen” ifadesi ise cerrahi olarak çıkarılmasına engel teşkil eden çeşitli durumları kapsar. Örneğin tümörün çok fazla yayılmış olması, karaciğer içinde çok sayıda odakta görülmesi, karaciğerin işlev kapasitesinin zaten sınırlı olması veya hasta fizyolojisinin ağır bir ameliyatı kaldıramayacak düzeyde olması bu gruba girer.
Karaciğer kanserinde “ameliyat edilemez” tanısı konmasının en sık nedeni, ileri evreye ulaşmış ya da damar invazyonu (tümörün ana damarlara yayılması) gibi teknik olarak operasyonu çok riskli kılan durumların varlığıdır. Ayrıca siroz ya da diğer karaciğer hastalıkları nedeniyle sağlam karaciğer dokusunun yetersiz kalması da cerrahi seçenekleri ortadan kaldırabilir. Tıpkı bir tarlayı sulayan ana su kanallarının tıkanması halinde o arazinin verimli şekilde kullanılamaması gibi, karaciğer damarlarının tıkanması ya da tümör tarafından işgal edilmesi de bu organın fonksiyonunu büyük ölçüde bozabilir.
Bu “ameliyat edilemez” sınıflandırma her zaman mutlak değildir. Merkezden merkeze veya uzman ekiplerin deneyimine göre “ameliyat edilebilir” veya “nakil adayı” sayılma kriterleri farklılık gösterebilir. Bu nedenle kapsamlı bir değerlendirmeden geçmek ve farklı disiplinlerden (cerrahi, onkoloji, gastroenteroloji, radyoloji vb.) uzmanların görüşlerini almak hayati önem taşır. Böylece gözden kaçabilecek alternatif bir cerrahi yaklaşım nakil imkânı veya tümör küçültme tedavileri araştırılabilir.
Ameliyat Edilemeyen Karaciğer Kanserinde Erken Teşhis Neden Önemlidir?
Erken teşhis, tıpkı diğer kanser türlerinde olduğu gibi karaciğer kanserinde de en kritik aşamalardan biridir. İşin ilginç yanı erken teşhisle birlikte ameliyat edilemez denilen bazı vakalar bile ileride farklı yöntemlerle tedaviye uygun hâle gelebilir. Karaciğer kanseri, çoğu zaman sinsi ilerler ve hastalarda belirgin şikâyetlere uzun süre yol açmayabilir. Bu yüzden risk altında olan grupların—örneğin siroz hastaları, hepatit B ya da C taşıyıcıları—düzenli olarak tarama programlarına katılması büyük önem taşır.
Erken teşhis, basitçe kanserin “büyük hasara yol açmadan” yakalanması anlamına gelir. Karaciğer tıpkı bir fabrikada makine arızası başlamış ama henüz üretimi durdurmamış gibi çalışabilir. Bu aşamada tespit edilen tümörler, cerrahi açıdan uygun olmasa bile radyofrekans ablasyon, kemoembolizasyon veya hatta karaciğer nakli gibi seçilmiş durumlarda daha olumlu sonuç verebilecek tedavilere yönlendirebilir. Ayrıca kanserde erken evre, her zaman için tedavi seçeneklerinin daha fazla olduğu, olası yan etkilerin ve komplikasyonların daha yönetilebilir olduğu bir dönemdir.
Son yıllarda geliştirilen kan testleri (örneğin alfa-fetoprotein takibi) ve ileri görüntüleme yöntemleri (ultrason, manyetik rezonans görüntüleme, tomografi) sayesinde risk gruplarını yakından takip etmek kolaylaşmıştır. Dahası, sıvı biyopsi gibi yeni teknolojiler de tümörün kanda bıraktığı izleri tespit ederek, erken tanıda umut vadeden sonuçlar ortaya koymaktadır. Bu yaklaşımların tümü, hastaların daha kolay tedavi edilebileceği ve karaciğerin daha az zarar gördüğü bir zaman diliminde müdahaleye olanak sağlar.
Ameliyat Edilemeyen Karaciğer Kanseri Mevcut Tedavilerle İyileştirilebilir mi?
“İyileşmek” kelimesi genellikle “kanserin tamamen ortadan kalkması” şeklinde yorumlanır. Karaciğer kanseri özelinde, ameliyatın mümkün olmadığı vakalarda bu tam iyileşme hedefi çok daha zorlayıcı olabilir. Zira karaciğerin genel fonksiyonu, tümörün evresi ve hastanın genel sağlık durumu tedavinin başarısını ciddi ölçüde etkiler. Yine de “iyileşme” kavramını, “hastalığın kontrol altına alınması ve hastanın yaşam süresi ile kalitesinin artırılması” şeklinde genişletirsek, mevcut tedavilerle bile dikkate değer kazanımlar elde etmek mümkündür.
Örneğin bazı akıllı ilaçlar veya hedefe yönelik tedavi ajanları (tyrosine kinase inhibitörleri gibi) son yıllarda karaciğer kanseri tedavi yelpazesine katılmıştır. Sorafenib ve lenvatinib gibi ilaçlar, tümörün büyüme sinyallerini baskılayarak ilerlemeyi yavaşlatabilir. Bağışıklık sistemiyle birlikte çalışan immünoterapi ajanları ise vücudun kendi savunma mekanizmalarını kanser hücrelerini tanıyıp ortadan kaldırmaya teşvik eder. Atezolizumab ve bevacizumab gibi kombinasyonlar bu alanda öncü konumdadır ve bazı hastalarda yaşam süresinde belirgin artış sağlayabilir.
Bununla birlikte tüm bu sistemik ilaçlar genellikle “tamamen yok edici” değil “kontrol edici” ajanlardır. Amaç tümör yükünü azaltmak, hastanın ağrı gibi semptomlarını gidermek ve mümkün olduğunca uzun süre hastalığı ilerlemeden tutmaktır. Bazen bu tedaviler sayesinde tümör o kadar küçülür ki daha önce “ameliyat edilemez” denilen vakalarda bile cerrahi veya nakil ihtimali tekrar gündeme gelebilir. Bu sürece “downstaging” (boyut azaltma) adı verilir ve uygun hastalarda önemli bir tedavi stratejisi hâline gelmiştir.
Ameliyat Edilemeyen Karaciğer Kanseri İçin Cerrahi Olmayan Tedavi Seçenekleri Nelerdir?
Cerrahi müdahalenin mümkün olmadığı veya tercih edilmediği durumlarda uygulanan bir dizi “lokal” ya da “sistemik” tedavi seçeneği bulunur. Bunları bir orkestrada farklı enstrümanların çalması gibi düşünmek mümkündür. Her enstrümanın kendi rolü vardır ve genel uyum hastanın durumuna göre belirlenir.
Ablasyon Tedavileri (RFA, MWA vb.): Radyofrekans ablasyon (RFA) ya da mikrodalga ablasyon (MWA) gibi yöntemler doğrudan tümör dokusuna “ısıtarak” ya da “dondurarak” müdahale eder. Bu yaklaşım özellikle 3 cm altındaki tümörlerde oldukça etkilidir. Karaciğer zarının altından ince bir iğneyle girilip tümör alanı hedeflenir ve yüksek ısı uygulamasıyla kanser hücreleri adeta “yakılır.”
Endovasküler Tedaviler (TACE, TARE): Tümörün damar yoluyla beslenmesi engellenerek ilerlemesinin önüne geçilmesi amaçlanır. Transarteriyel kemoembolizasyon (TACE) yönteminde, kemoterapi ilaçları ve tıkayıcı maddeler doğrudan tümörü besleyen damara verilir. Transarteriyel radyonüklid tedavisi veya radyoembolizasyon (TARE, bir diğer adıyla SIRT), radyoaktif partiküllerle tümörün ışınlanmasına dayanır. Böylece sağlıklı doku korunurken, kanser dokusu “bombardıman” altına alınır.
Radyoterapi (SBRT vb.): Geleneksel radyoterapi, karaciğer gibi hareketli ve hassas bir organda yan etkileri fazla olabileceği için son teknolojilerden yararlanılır. Stereotaktik beden radyoterapisi (SBRT), özel aparatlarla vücudun hedeflenen bölgesine yüksek dozda radyasyon verir. Böylece çevre dokular minimum düzeyde etkilenir ve tümör hücreleri yüksek oranda hasar alır.
Sistemik Tedaviler: Cerrahi olmayan tedavilerde ilaç tedavisi önemli bir yer tutar. Hedefe yönelik akıllı ilaçlar ve immünoterapiler, metastatik veya çok odaklı karaciğer kanserinde, kanserli dokunun büyümesini yavaşlatabilir ya da durdurabilir.
Ameliyat Edilemeyen Karaciğer Kanseri İçin Transarteriyel Embolizasyon (TAE) Ne Kadar Etkilidir?
Transarteriyel embolizasyon (TAE), adı üstünde bir “embolizasyon” tekniğidir; kanserli dokuyu besleyen atardamarlar tıkanır ve bu sayede tümörün besinsiz ve oksijensiz kalarak küçülmesi hedeflenir. Hemen akla şu benzetme gelebilir: Şehirdeki bir semte giden tüm ana yollar kapanırsa, o semte lojistik destek ulaşamaz ve yaşam giderek zorlaşır. İşte TAE de benzer şekilde tümörün kendi “lojistik” ağını keser.
Bu yöntemin başarısı, büyük ölçüde hastanın karaciğer fonksiyonuna ve tümörün damar yapısına bağlıdır. Erken evrede veya tek odaklı tümörlerde, TAE uygulamasıyla ciddi oranda yaşam süresi uzaması ve hatta tümör boyutunun küçültülmesi söz konusu olabilir. Bazı araştırmalarda bir yıllık sağkalım oranları %80’ler düzeyine çıkabilmektedir. Bununla birlikte TAE sadece kan dolaşımını tıkamaya dayalıdır ve kemoterapi ilacı kullanılmaz. Bu nedenle transarteriyel kemoembolizasyon (TACE) ile karşılaştırıldığında daha az toksik olsa da etkinlik farkları hastadan hastaya değişebilir.
Kimi zaman TAE, tümörü küçülterek ameliyat edilebilir duruma getirme hedefiyle de uygulanır. Başarılı olunursa hasta cerrahi şansını tekrar kazanabilir. Ancak karaciğer sirozu olan veya ileri derecede karaciğer yetersizliği çeken hastalarda TAE riskli hale gelebilir, çünkü tıkanan damarlar yüzünden karaciğerin sağlam dokusu da zarar görebilir. Dolayısıyla bu tedavi, sıkı bir hasta seçimi ve uzman ekip çalışması gerektirir.
Ameliyat Edilemeyen Karaciğer Kanseri Hastaları İçin Karaciğer Nakli Uygun Bir Seçenek midir?
Karaciğer nakli, bazı durumlarda “ameliyat edilemez” olarak tanımlanan karaciğer kanseri hastalarına tam anlamıyla ikinci bir şans sunabilir. Ancak bu yöntem belirli kriterleri karşılayan hastalarla sınırlıdır. Örneğin HCC için ünlü Milan kriterleri—tek tümörün 5 cm’den küçük olması veya üç odakta tümör varsa her birinin 3 cm’den küçük olması ve damar invazyonunun olmaması—karaciğer naklinin başarısını artırır. Aynı zamanda hastanın başka ciddi rahatsızlıklarının olmaması da önemlidir.
Kolorektal kanser kaynaklı karaciğer metastazlarında da nakil araştırmaları devam etmektedir. Erken dönem çalışmalarda başarı sınırlı kalsa da günümüzde daha iyi hasta seçimi ve ek tedavilerle umut verici sonuçlar alındığına dair veriler vardır. Yine de nakil sonrası bağışıklık sisteminin baskılanması gerekeceği için, hastalığın tekrarlama riski önemli bir engel olarak karşımıza çıkar.
Nakil konusundaki en büyük zorluklardan biri de organ bulunabilirliğidir. Bağışlanan karaciğer sayısı kısıtlıdır ve nakil bekleyen çok sayıda hasta vardır. Bu nedenle tıp camiası, “nakil öncesi tümörü kontrol altında tutabilir miyiz, küçültebilir miyiz?” sorusuna yoğunlaşarak çeşitli “downstaging” protokolleri uygulamaktadır. Eğer downstaging başarılı olursa, hastalar nakil listesine daha yüksek öncelikle girebilir ve sonuçta sağkalım oranları çarpıcı şekilde artabilir.
Ameliyat Edilemeyen Karaciğer Kanserinin Tedavisinde Stereotaktik Beden Radyoterapisi (SBRT) Ne İşe Yarar?
Stereotaktik beden radyoterapisi (SBRT), yüksek doz radyasyonu milimetrik hassasiyetle doğrudan tümöre yönlendirerek, çevre dokuların korunmasını sağlamaya çalışan bir tedavi yaklaşımıdır. Klasik radyoterapiden farkı, tek seansta veya birkaç seansta çok yüksek doz verilebilmesidir. Bunu, karaciğerin içindeki kanser hücrelerini nokta atışıyla “yakmak” şeklinde düşünebiliriz.
SBRT, özellikle bir veya birkaç odakta sınırlı kalmış ama cerrahiye uygun olmayan tümörlerde etkili olabilir. Bunun yanı sıra daha geniş yayılmış vakalarda da sistemik tedavilerle kombinasyon halinde kullanılabilmektedir. Avantajlarından biri, işlem invaziv olmadığı için hastaların günlük hayatlarına kısa sürede dönebilmesidir. Diğer yandan karaciğerin sağlıklı dokusunu radyasyon hasarından korumak önemlidir. Çoğu zaman ileri görüntüleme teknikleri ve kişiye özel radyoterapi planlaması yapılarak bu risk azaltılır.
Tedavi sonrası tümörün kontrol altına alınma oranları oldukça yüksektir; ancak tümör çok büyükse veya karaciğer rezervi düşükse yan etki riski de artar. SBRT, bazen diğer yöntemlerle (örneğin TACE) ardışık veya eşzamanlı şekilde uygulanarak daha güçlü bir sonuç elde edilmeye çalışılır. Hedef, kanserli dokunun büyüme potansiyelini baskılamak ve mümkünse küçülmesini sağlamaktır. Her ne kadar tam iyileşme garantisi veremese de ağrı kontrolü ve genel yaşam kalitesinin artırılması gibi önemli faydaları vardır.
Sistemik Tedaviler Ameliyat Edilemeyen Karaciğer Kanserinde Sonuçları Nasıl Geliştirir?
Karaciğer kanseri bazen tek bir bölgede kalmaz; dolaşım sistemiyle yayılarak çoklu odaklar oluşturabilir veya diğer organlara metastaz yapabilir. Bu gibi durumlarda lokal tedaviler (ablasyon, TACE, SBRT) yetersiz kalabilir. İşte tam bu noktada sistemik tedaviler devreye girer: Hem kanserin karaciğer içindeki yayılımını, hem de vücudun diğer bölgelerindeki olası küçük metastazları hedef alırlar.
Hedefe Yönelik Tedaviler (Targeted Therapies): Sorafenib, lenvatinib gibi ilaçlar, kanser hücresinin büyüme sinyallerini kesintiye uğratarak tümörün büyümesini yavaşlatır. Tümör, bir bitkinin su kanallarına benzer damar ağıyla beslenir. Bu ilaçlar, o “su kanallarını” devre dışı bırakmaya çalışır.
İmmünoterapiler: Atezolizumab, durvalumab, nivolumab, ipilimumab gibi ilaçlar, vücudun savunma hücrelerini kanserle daha etkili mücadele edecek şekilde yeniden programlar. Kanser hücreleri, normalde bağışıklık sisteminden saklanmak için belirli mekanizmalar kullanır. İmmünoterapiler ise bu mekanizmaları ortadan kaldırarak savunma hücrelerine “bak burada düşman var” diye işaret verir.
Kombinasyon Tedavileri: Son yıllarda immünoterapi ilaçlarıyla hedefe yönelik tedavilerin birlikte kullanıldığı rejimler ön plana çıkmıştır. Özellikle atezolizumab ve bevacizumab kombinasyonu, bazı vakalarda ilk seçenek hâline gelmiştir. Bu yaklaşım kanser hücrelerini hem beslenme yollarından mahrum bırakır hem de bağışıklık sisteminin gücünü artırır.
Sistemik tedaviler, ameliyat edilemeyen hastalarda sağkalımı uzatmak ve yaşam kalitesini artırmak açısından önemli bir sıçrama yaratır. Elbette tüm ilaçların yan etkileri ve herkes için aynı şekilde etkili olmama durumu vardır. Bu yüzden hastanın karaciğer rezervi, genel sağlık durumu hatta genetik profili göz önünde bulundurularak kişiye özel planlama yapmak gerekir. Amaç tümörün ilerleyişini durdurmak veya yavaşlatmak, böylece olası komplikasyonları en aza indirerek hastanın günlük yaşamını sorunsuzca devam ettirebilmesini sağlamaktır.
Ameliyat Edilemeyen Karaciğer Kanseri İçin En Son FDA Onaylı Tedaviler Nelerdir?
Günümüzde tıp alanında sürekli olarak yeni ilaçlar ve kombinasyonlar araştırılırken, Amerika Birleşik Devletleri Gıda ve İlaç Dairesi (FDA) de yapılan kapsamlı klinik çalışmalar neticesinde belirli tedavileri onaylar. Karaciğer kanserinde de son dönemde bu anlamda heyecan verici gelişmeler yaşanmaktadır:
Atezolizumab + Bevacizumab: 2020 yılında FDA onayı alan bu kombinasyon, ileri evre ya da ameliyat edilemeyen HCC’de büyük umut yaratmıştır. Klinik çalışmalarda, klasik tedavilere göre yaşam süresini ciddi oranda uzattığı gösterilmiştir.
Tremelimumab + Durvalumab (STRIDE Rejimi): HIMALAYA isimli çalışmanın sonuçlarına dayanarak FDA onayı alan bu ikili immünoterapi, özellikle birinci basamak tedavide kullanıldığında hastalara yeni bir seçenek sunar.
Nivolumab + İpilimumab: Bu iki immün kontrol noktası inhibitörünün bir arada kullanımı, daha önce sorafenib gibi tedavilerden fayda görmemiş hastalarda ikinci basamak olarak onaylanmıştır. Bağışıklık sisteminin farklı yönlerini aktive ederek tümöre karşı çift yönlü bir saldırı gerçekleştirir.
Pembrolizumab ve Ramucirumab: Bazı hasta gruplarında (örneğin alfa-fetoprotein düzeyi yüksek hastalar) değerlendirilen ve belli koşullarda onaylanmış olan bu ilaçlar, tedavi yelpazesini genişletir.
NTRK İnhibitörleri (Larotrectinib, Entrectinib): Çok nadir olsa da NTRK füzyonu tespit edilen karaciğer kanseri vakalarında, bu genetik bozukluğa özgü geliştirilen ilaçlar da FDA onayı almıştır. Bu “herkese aynı ilaç” yerine “moleküler hedefli tedavi” çağının önemini vurgular.
Boyut Azaltma Tedavileri Ameliyat Edilemeyen Karaciğer Kanserini Ameliyat Edilebilir Hale Getirebilir mi?
“Downstaging” veya “boyut azaltma tedavisi” olarak bilinen yöntemler karaciğer tümörünün ameliyat edilemez boyutta veya konumdayken, uygulanacak çeşitli tedavilerle küçültülmesini ve sonunda ameliyat edilebilir bir hale gelmesini hedefler. Bir nevi “büyük bir buz kütlesini yontarak taşınabilir boyuta indirme” girişimi gibi düşünebiliriz.
TACE ve TARE: Embolizasyon yöntemleri veya radyoaktif partiküllerle tümörü besinsiz bırakma yaklaşımı, tümör hacmini küçültebilir. Eğer kitle küçülür ve siroza bağlı bir engel yoksa, bazı hastalar ileride cerrahi operasyon için aday olabilir.
Ablatif Yöntemler: Küçük odaklarda uygulanan ablasyon tedavileri (RFA veya MWA), tümör dokusunun kısmen yok edilmesini sağlar. Tümörün kritik damarlara komşuluğu azalırsa, cerrahi plan tekrar gözden geçirilebilir.
Sistemik Tedaviler: Akıllı ilaçlar veya immünoterapiler, tümörün yaygın olduğu vakalarda bile boyutu küçültmeye yardımcı olabilir. Bunun en çok dikkat çeken örneği, kolorektal kanser metastazlı bazı hastalarda karaciğerdeki metastaz alanlarının küçültülüp ameliyat şansının doğmasıdır. HCC’de de benzer sonuçlar raporlanmaktadır.
Ameliyat Edilemeyen Karaciğer Kanserinde Hasta Seçimi Tedavi Başarısını Nasıl Etkiler?
Hasta seçimi, karaciğer kanseri tedavisinin “senfoniyi yöneten orkestra şefi” gibidir. Hangi tedavi veya kombine yaklaşım seçilecekse, o tedavinin başarılı olup olmayacağını büyük oranda belirleyen faktör, hastanın genel klinik durumu ve tümörün özellikleridir. Yanlış seçilen bir yaklaşım hastaya gereksiz yan etkiler ve zaman kaybı yaşatabilirken, doğru seçim hastaya uzun yıllar kazandırabilir.
Karaciğer Fonksiyon Rezervi: Siroz gibi kronik karaciğer hastalıkları, organın işlevini zaten kısıtlar. Bu durumda agresif yöntemler uygulanırsa hastada karaciğer yetmezliği gelişebilir. Bu nedenle Child-Pugh veya MELD skorlarıyla karaciğerin ne kadar sağlıklı olduğu belirlenir.
Tümörün Boyutu, Sayısı ve Yerleşimi: Karaciğerin derinlerinde mi, damarlara yakın mı, birden fazla odak mı var gibi sorular seçilecek tedaviyi etkiler. Örneğin ablasyon tedavisi küçük ve az sayıdaki tümörler için daha uygundur. Çok yaygın hastalık varsa sistemik tedaviler ön plana çıkar.
Genel Sağlık Durumu ve Performans Skoru: Diyabet, hipertansiyon, kalp-damar hastalıkları gibi ek problemler, tedavilerin yan etki profiline dayanma gücünü belirler. Ayrıca hastanın günlük aktiviteleri (örneğin ECOG performans skoru) tedavi seçimini yönlendirir.
Tümörün Biyolojik Davranışı: Bazı tümörler çok hızlı büyür veya erken metastaz yapar. Böyle durumlarda öncelikle hızlı etkinlik gösteren sistemik tedaviler ya da kombine yaklaşımlar gündeme gelir.
Ameliyat Edilemeyen Karaciğer Kanseri Olan Hastaların Sağkalım Oranları Nelerdir?
Sağkalım oranları, karaciğer kanseri gibi kompleks hastalıklarda tedavi türü, hastanın klinik özellikleri, ek hastalıklar ve birçok başka faktöre göre değişkenlik gösterir. Örneğin transarteriyel embolizasyon (TAE) ile tedavi edilen uygun hasta grubunda bir yıllık sağkalım %80’e kadar ulaşabilirken, ileri evrede ve başka bir tedavi almayan hastalarda bu oran çok düşüktür. Benzer şekilde SBRT uygulanan seçilmiş hastalarda 1-2 yıllık sağkalım oranları %70 düzeylerini görebilir.
Sistemik tedavilerde de farklı veriler mevcuttur. Atezolizumab + bevacizumab veya lenvatinib gibi birinci basamak ilaçlar, ortalama sağkalımı 12-16 ay civarında tutarken, bazı hastalar tedaviye oldukça iyi yanıt verip daha uzun süre yaşayabilir. Öte yandan tedavi almayan veya sağlık durumu çok kötü olan hastalarda ortalama sağkalım yalnızca birkaç ayda kalabilir.
Karaciğer nakline uygun olan sınırlı sayıdaki hasta için ise tablo dramatik şekilde farklılaşır. Başarılı bir nakil sonrası 5 yıllık sağkalım oranı %70-80’leri bulabilir. Hatta bazı vakalarda nakil sonrası kanser nüks etmezse, uzun dönem sağkalım sağlanır ve hasta normal bir yaşam süresine yakın düzeylere erişebilir.
Ameliyat Edilemeyen Karaciğer Kanserinde Yaşam Kalitesi Prognozu Nasıl Etkiler?
Yaşam kalitesi, modern tıpta artık en az sağkalım oranları kadar önemli kabul ediliyor. Hastalığın ve tedavi yöntemlerinin getirdiği zorluklar, ağrı, yorgunluk, iştahsızlık, psikolojik stres gibi faktörler hastanın günlük yaşantısını derinden etkileyebilir. Özellikle karaciğer kanseri gibi metabolik açıdan hassas bir organı ilgilendiren bir hastalıkta, yaşam kalitesi bozulduğunda vücudun toparlanma ve direnç gösterme kapasitesi de düşer.
Peki yaşam kalitesi nasıl ölçülür veya izlenir? Çeşitli anketler ve hasta bazlı değerlendirmeler (örneğin EORTC QLQ-C30 gibi ölçekler), fiziksel yetilerden sosyal hayata katılıma, psikolojik durumdan ağrı yönetimine dek pek çok unsura dair bilgi toplar. Bu veriler ışığında, gerektiğinde destek tedavileri (beslenme desteği, ağrı tedavisi, psikososyal destek vb.) devreye alınır. Tıpkı bir otomobilin gösterge panelinden yağ basıncı ve motor sıcaklığına bakmak gibi, doktorlar da yaşam kalitesi indeksine bakarak tedavinin gidişatına dair bir fikir edinir.
Araştırmalar göstermiştir ki yüksek yaşam kalitesine sahip hastalar tedaviye daha iyi uyum gösterir, yan etkilerle daha iyi başa çıkar ve genel olarak daha uzun yaşama eğilimindedir. Bunun nedenleri arasında, psikolojik durumun bağışıklık sistemi üzerindeki olumlu etkileri ve hastanın fiziksel açıdan daha iyi durumda olması yer alır. Ayrıca tedavi sürecine aktif katılım ve moralin yüksek tutulması da bu döngüye pozitif katkı yapar.
Karaciğer kanseri tedavisi uzun soluklu bir yolculuktur. Hastaların düzenli takiplerini yaptırmaları, tedavi ekibiyle açık iletişim kurmaları ve yaşam kalitesini artıracak önlemleri (düzenli egzersiz, sağlıklı beslenme, stresten uzak durma vb.) almaları önemlidir. Böylece “ameliyat edilemez” tanısı konulmuş olsa dahi, hastalar bu yolculuk boyunca hem daha konforlu hisseder hem de uzun vadeli prognozlarını iyileştirebilirler.

Doç.Dr.İsmail SERT, Ege Üniversitesi, Tıp fakültesi’nden mezun olduktan sonra Tepecik Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Genel Cerrahi kliniğinde uzmanlık eğitimini tamamladı. Uzmanlık Eğitimi sırasında 6 ay süreyle İsviçre, Cenevre Üniversitesi Hastanesi’ nde pankreas adacık hücre nakli, karaciğer nakli ve böbrek nakli, karaciğer pankreas cerrahisi konularında eğitim aldı.