Cuma, Kasım 7, 2025

Botoks ile Dolgu Arasındaki...

Botoks (Botulinum Toksin) ve dermal dolgu arasındaki fark, hedefledikleri yaşlanma belirtisinde yatar. Botoks,...

Psikolojisi Bozuk Çocuğun Belirtileri...

Çocuklarda psikolojik zorlukların belirtileri; ani davranış değişiklikleri, sosyal geri çekilme, akademik performansta belirgin...

Eksizyonel ve İnsizyonel Biyopsi...

Eksizyonel biyopsi, şüpheli bir doku lezyonunun veya kitlenin tamamının cerrahi olarak çıkarılması işlemidir;...

Yüz Germe ve Boyun...

Evet, yüz germe ve boyun germe ameliyatları sıklıkla aynı anda, tek bir cerrahi...
Ana SayfaGöğüs HastalıklarıAkciğer Kanserinde Yaşam...

Akciğer Kanserinde Yaşam Süresi Ne Kadar?

Akciğer kanserinde yaşam süresi, doğrudan hastalığın tipine, tanı anındaki evresine ve tümörün biyolojik özelliklerine bağlıdır. Bu soruya verilebilecek tek bir “yıl” cevabı yoktur; çünkü prognoz her hasta için tamamen farklıdır. Erken teşhis kritik bir rol oynar; hastalık sadece akciğerde (lokalize) saptandığında 5 yıllık sağkalım oranları %65 seviyelerini aşabilir. Ancak kanser uzak organlara yayıldığında (metastatik) veya küçük hücreli gibi daha agresif tiplerde bu beklenti değişir. Dolayısıyla yaşam süresi, hastalığın ne kadar yayıldığına ve genetik profiline göre belirlenen kişisel bir gidişattır.

Akciğer kanseri tanısı ne kadar yaygın ve yaşam süreleri değişiyor mu?

Akciğer kanseri, maalesef dünya genelinde hem en sık teşhis edilen kanser türlerinden biri hem de kansere bağlı hayat kayıplarının en önde gelen nedenidir. Bu durum özellikle sigara kullanımı gibi önlenebilir risk faktörlerinin ne kadar hayati olduğunu bir kez daha göstermektedir.

Ancak bu ciddi tabloya rağmen umut verici iyi bir haber de var: Akciğer kanserinde genel yaşam oranları son on yılda belirgin bir şekilde iyileşmektedir. Erken teşhis yöntemlerindeki (özellikle tarama programları) ve tedavi seçeneklerindeki (akıllı ilaçlar, immünoterapi gibi) devrim niteliğindeki gelişmeler sayesinde, 5 yıllık hayatta kalma oranlarında net bir artış gözlemlenmektedir. Bu hastalığın yönetiminde doğru yolda olduğumuzu gösteren önemli bir işarettir.

Akciğer kanserinde yaşam süresini belirleyen ilk ayrım nedir?

Bir hastanın gidişatını (prognozunu) belirleyen ilk ve en kritik ayrım, patoloğun mikroskop altında yaptığı incelemedir. Akciğer kanseri tek bir hastalık değildir; temelde “iki büyük aileye” ayrılır. Patoloji raporu, tedavinin yol haritasını çizen ilk belgedir.

Bu iki ana tip şunlardır:

  • Küçük Hücreli Dışı Akciğer Kanseri (KHDAK – NSCLC)
  • Küçük Hücreli Akciğer Kanseri (KHAK – SCLC)

Küçük hücreli dışı (NSCLC) tip, tüm vakaların yaklaşık %85’ini oluşturan en yaygın gruptur ve kendi içinde adenokarsinom, yassı hücreli karsinom gibi alt tiplere ayrılır. Tüm evreler birleştirildiğinde, bu gruptaki hastalar için 5 yıllık hayatta kalma oranı yaklaşık %32 civarındadır.

Buna karşılık, küçük hücreli (SCLC) tip, vakaların yaklaşık %15’ini oluşturur. Genellikle çok hızlı büyüme eğilimindedir ve tanı anında sıklıkla yayılmış olur. Bu nedenle çok daha agresif bir seyir izler. SCLC için 5 yıllık hayatta kalma oranı yalnızca %9 civarındadır. Bu düşük oran SCLC’nin biyolojisinin ne kadar farklı olduğunu ve tanı anından itibaren ne kadar acil ve yoğun (genellikle kemoterapi ve radyoterapiyi içeren) bir sistemik tedavi gerektirdiğini gösterir.

Akciğer kanserinde “evre” (stage) yaşam beklentisini nasıl etkiler?

Hücre tipi belirlendikten sonra, yaşam süresini etkileyen en önemli faktör, hastalığın tanı anındaki evresidir. Evreleme, basitçe kanserin vücutta ne kadar yayıldığını tanımlamanın bir yoludur. Hastalığın yaygınlığına göre sağkalım oranları arasında dramatik farklar vardır:

Halkın daha kolay anlayabilmesi için kullanılan en basit sınıflandırma şöyledir:

  • Lokal (Localized) Hastalık: Kanser sadece akciğerin içindedir. Başka bir yere (lenf bezleri veya başka organlar) yayılmamıştır. Bu hastalığın en erken yakalandığı ve tedavi (kür) şansının en yüksek olduğu evredir. Lokal hastalıkta 5 yıllık hayatta kalma oranı %64 ila %67 arasındadır. Bu yüksek oran erken tanının neden bu kadar hayati olduğunu kanıtlar.
  • Bölgesel (Regional) Hastalık: Kanser, başladığı akciğerden yakındaki lenf bezlerine sıçramıştır. Bu durumda 5 yıllık hayatta kalma oranı %36 ila %40 seviyelerine düşer.
  • Uzak (Distant) Hastalık (Metastatik): Kanser, vücudun diğer bölgelerine (karaciğer, kemikler, beyin veya diğer akciğer gibi) yayılmıştır. Bu en ileri evredir ve 5 yıllık hayatta kalma oranı %9 ila %12 arasına gerilemektedir.

Bu rakamlar, hastalığı ne kadar erken yakalarsak, uzun vadeli yaşam şansının o kadar yüksek olduğunu net bir şekilde göstermektedir.

Akciğer kanserinde kullanılan TNM evrelemesi nedir?

Yukarıdaki “Lokal, Bölgesel, Uzak” sınıflandırması genel bir bakış açısı sunar. Ancak doktorlar, tedaviyi en doğru şekilde planlamak için çok daha ayrıntılı bir sistem olan TNM evrelemesini kullanır. Bu hastalığın anatomik yayılımının “parmak izi” gibidir:

TNM sisteminin bileşenleri şunlardır:

  • T (Tümör): Tümörün boyutunu ve akciğer içindeki yerini belirtir.
  • N (Nod): Kanserin yakındaki lenf bezlerine (nodlarına) yayılıp yayılmadığını belirtir.
  • M (Metastaz): Kanserin uzak organlara yayılıp yayılmadığını belirtir.

Bu T, N ve M bileşenleri bir araya getirilerek hastalığın nihai evresi (Evre I, II, III veya IV) belirlenir. Evre I en erken, Evre IV ise en ileri (metastatik) evredir. Farklı çalışmalardan elde edilen verilere göre, NSCLC’de 5 yıllık sağkalım oranları evreye göre keskin bir düşüş gösterir.

Örneğin bazı büyük ulusal veri tabanlarına göre oranlar yaklaşık olarak şöyledir:

  • Evre I (NSCLC): 5 yıllık yaşam ~%82
  • Evre II (NSCLC): 5 yıllık yaşam ~%59
  • Evre III (NSCLC): 5 yıllık yaşam ~%16
  • Evre IV (NSCLC): 5 yıllık yaşam ~%5-10

Bu detaylı evreleme, örneğin bir Evre I hastanın sadece ameliyatla tedavi edilebileceğine, ancak bir Evre III hastanın kemoterapi, radyoterapi ve immünoterapi kombinasyonuna ihtiyaç duyacağına karar vermemizi sağlar.

Akciğer kanseri hastasının genel sağlık durumu (performansı) neden bu kadar önemlidir?

Onkolojide her zaman söylediğimiz bir şey vardır: Biz sadece tümörü değil hastayı bir bütün olarak tedavi ederiz. Bir hastanın genel sağlık durumu alacağı tedavinin türünü, yoğunluğunu ve o tedaviden ne kadar fayda göreceğini doğrudan belirler. “Performans Durumu” (ECOG PS olarak bilinir) adını verdiğimiz bir ölçek kullanırız.

Bu ölçeği basitçe şöyle özetleyebiliriz:

  • ECOG PS 0-1: Hasta kendini iyi hisseder, aktiftir, günlük işlerini (ev işi, ofis işi) yardımsız yapabilir.
  • ECOG PS 2 (ve üzeri): Hasta kendini daha yorgun hisseder, günün önemli bir kısmını (%50’ye varan) yatarak veya oturarak geçirir, bazı işleri için yardıma ihtiyaç duyar.

Bu durumun yaşam süresine etkisi çarpıcıdır: İleri evre (metastatik) NSCLC hastalarında yapılan çalışmalarda, performans durumu iyi (ECOG 0-1) olanların ortalama yaşam süresi 15.2 ay iken, performans durumu düşük (ECOG \ge 2) olanlarda bu süre 7.2 aya düşmektedir. Bu hastanın fizyolojik rezervinin, yani vücut gücünün, en az kanserin kendisi kadar belirleyici olduğunu ve hangi tedavinin (yoğun kemoterapi mi, yoksa daha hafif bir tedavi mi) seçileceğini belirlediğini gösterir.

Akciğer kanseri dışındaki diğer hastalıklar (şeker, kalp) yaşam süresini etkiler mi?

Evet, kesinlikle etkiler. Hastanın kanser dışındaki “yandaş hastalıkları” (komorbidite), özellikle cerrahi gibi büyük tedavilere uygunluğunu belirler. Örneğin ciddi kalp yetmezliği, kontrolsüz diyabet veya ciddi KOAH (kronik akciğer hastalığı) olan bir hasta, kanseri erken evre bile olsa büyük bir ameliyatı kaldıramayabilir.

Yapılan çalışmalarda, akciğer kanseri ameliyatı olan hastalardan yandaş hastalığı az olanların (Charlson Komorbidite İndeksi düşük olanlar) 5 yıllık yaşam oranı %48 iken, yandaş hastalığı çok olanların (indeksi yüksek olanlar) yaşam oranı %28’e düşmektedir. Bu durum tedaviyi planlarken hastanın tüm sağlık profilinin multidisipliner bir ekip tarafından dikkatle değerlendirilmesi gerektiğini gösterir.

Akciğer kanserini erken yakalamak için bir tarama yöntemi var mı?

Evet, ve bu akciğer kanserinde “oyunun kurallarını değiştiren” en önemli gelişmelerden biridir. Yıllarca akciğer kanseri, belirti verdiğinde (inatçı öksürük, kanlı balgam, nefes darlığı, kilo kaybı) genellikle ileri evrede yakalanırdı. Ancak artık yüksek riskli bireyler için bir tarama yöntemimiz var.

Bu yöntem Düşük Doz Bilgisayarlı Tomografi (LDCT) ile yıllık taramadır. Bu tarama, standart bir röntgenden çok daha hassastır ve çok küçük nodülleri bile gösterebilir.

Yüksek riskli kabul edilen kişiler genellikle şu özellikleri taşır:

  • 50 yaş üstü olmak
  • Uzun yıllar yoğun sigara içmiş olmak (örn. 20-30 yıl günde 1 paket)
  • Halen sigara içiyor olmak veya yakın zamanda (son 15 yıl içinde) bırakmış olmak

ABD ve Avrupa’da yapılan (NLST ve NELSON gibi) çok büyük bilimsel çalışmalar bu tarama yönteminin akciğer kanserine bağlı hayat kayıplarını %20 ila %24 oranında azalttığını net olarak kanıtlamıştır.

Akciğer kanseri taraması (LDCT) yaşam süresini nasıl uzatıyor?

LDCT taramasının başarısının sırrı “evre kayması” (stage shift) dediğimiz olgudur. Normalde, tarama yapılmayan bir toplumda akciğer kanseri teşhisi konan hastaların sadece küçük bir kısmı (yaklaşık %27’si) Evre I’de yakalanır. Çoğunlukla hastalık bölgesel veya uzak evrede saptanır.

Ancak düzenli LDCT taraması yapılan bir popülasyonda bu oran tersine döner. Taramayla yakalanan hastaların %50 ila %60’ı, hastalığın en erken ve tedavi şansının en yüksek olduğu Evre I’de saptanmaktadır.

Hastalığı, 5 yıllık yaşam şansının %67’lere vardığı “lokal” evrede yakalayabilme yeteneği, bu taramanın sağladığı en büyük avantajdır. Bu mortaliteyi azaltma stratejisinde LDCT taramasını uygun risk kriterlerine sahip bireylere yönlendirmeyi en kritik önleyici yöntem haline getirir.

Erken evre (Evre I-II) akciğer kanserinde yaşam süresini uzatan tedaviler nelerdir?

Hastalık erken evrede (Evre I veya II) yakalandığında ve hasta ameliyatı kaldırabilecek genel sağlık durumundaysa, temel tedavi (altın standart) cerrahi rezeksiyondur. Bu tümörün bulunduğu akciğer lobunun (lobektomi) ve çevresindeki lenf bezlerinin çıkarılması anlamına gelir. Kür (tam şifa) hedefiyle yapılan bu tedavide, Evre IA hastalarda 5 yıllık yaşam oranları %70’lere yaklaşabilmektedir.

Ancak bazı hastalar, kanser erken evre olsa bile, ileri yaş veya ciddi kalp/akciğer hastalıkları nedeniyle ameliyat (narkoz) riski taşıyamazlar. Bu hastalar için de son derece etkili bir seçenek mevcuttur: Stereotaktik Beden Radyoterapisi (SBRT).

SBRT, “nokta atışı” radyoterapi olarak da bilinir. Çok yüksek doz radyasyon, milimetrik bir hassasiyetle, sadece tümörün üzerine birkaç seans (genellikle 3-5 seans) içinde odaklanır. Çevre dokulara zarar minimaldir. Bu non-invaziv (kesi olmayan) yöntem cerrahiye uygun olmayan hastalarda standart bakım olarak kabul edilmiştir ve mükemmel sonuçlar vermektedir.

Ameliyat mı yoksa ‘nokta atışı’ radyoterapi (SBRT) mi daha iyi?

Bu onkolojideki en karmaşık sorulardan biridir ve cevap hastaya göre değişir.

Durumu netleştirmek gerekir. İki farklı hasta grubu vardır:

  • Medikal olarak inoperabl (ameliyat edilemez) hastalar: Bu grupta soru yoktur. SBRT, bu hastalar için tartışmasız standart tedavidir ve cerrahiye yakın kür oranları sunar.
  • Operabl (ameliyat edilebilir) hastalar: Asıl tartışma bu gruptadır. Bazı çalışmalar SBRT’nin uzun vadeli sonuçlarının cerrahiye benzediğini öne sürse de büyük kohort analizleri, cerrahi uygulanan hastaların ortalama yaşam süresinin SBRT alanlara göre daha uzun olduğunu göstermiştir (bir analizde 62 aya karşı 33 ay).

Bunun temel nedeni “gizli lenf bezi yayılımı” (okült nodal hastalık) riskidir. Erken evre T1/T2 tümörlerin bile %4 ila %10’u, görüntüleme ile tespit edilemeyen (PET veya BT’de görülmeyen) N2 lenf nodu metastazı taşıyabilir.

Cerrahi, sistematik lenf nodu diseksiyonu (çıkarılması) yoluyla bu gizli metastazları saptama ve tedavi etme avantajı sunar. SBRT’nin nodal evrelemeyi atlaması, bu gizli metastazların gözden kaçırılmasına, bölgesel nükse ve potansiyel olarak uzun vadeli sağkalım düşüşüne yol açabilir. Bu nedenle medikal olarak düşük riskli ve operabl kabul edilen hastalar için, cerrahi rezeksiyon, onkolojik kesinlik nedeniyle genellikle tercih edilen yaklaşım olmaya devam etmektedir.

Ameliyat (cerrahi) öncesi veya sonrası immünoterapi yaşam süresini etkiler mi?

Evet. Erken evre NSCLC’nin tedavisinde sağkalımı daha da iyileştirmek amacıyla, hastanın kendi bağışıklık sistemini kansere karşı güçlendiren immünoterapi, cerrahi ve kemoterapi ile entegre edilmiştir.

Bu tedavilerin kullanım şekilleri şunlardır:

  • Neoadjuvan (Ameliyat Öncesi) Tedavi: CheckMate 816 çalışması, rezektabl (ameliyat edilebilir) NSCLC hastalarında (belirli bir boyuttaki veya lenf nodu pozitif olan) ameliyattan önce Nivolumab (immünoterapi) ile kemoterapinin birlikte verilmesinin, tek başına kemoterapiye kıyasla hastalığın tekrarlama riskini çok daha fazla azalttığını ve tam patolojik yanıtı (tümörün tamamen yok olması) artırdığını göstererek yeni bir standart belirlemiştir.
  • Adjuvan (Ameliyat Sonrası) Tedavi: IMpower010 çalışması, tam rezeksiyon ve platin bazlı kemoterapi sonrasında adjuvan Atezolizumab (immünoterapi) kullanımını incelemiştir. Bu çalışma, Evre II-IIIA NSCLC’li ve tümöründe PD-L1 ekspresyonu %1’in üzerinde olan hastalarda adjuvan immünoterapinin hastalıksız sağkalımı (DFS) anlamlı ölçüde iyileştirdiğini kanıtlamıştır.

Ameliyat edilemeyen Evre III (lokal ileri) akciğer kanserinde yaşam beklentisi nedir?

Evre III hastalık, kanserin akciğer dışına çıkıp göğüs kafesi ortasındaki (mediasten) lenf bezlerine yayıldığı, ancak henüz uzak organlara sıçramadığı “lokal ileri” bir evredir. Bu tedavisi en karmaşık gruplardan biridir.

Yıllar boyunca bu hastalar için standart tedavi, eşzamanlı kemoradyoterapi (CCRT) idi. Bu küratif potansiyeli olan ancak oldukça yoğun bir tedaviydi ve medyan ortalama sağkalım 15 ila 25 ay arasında değişirken, 5 yıllık sağkalım oranları %15 ila %22 bandındaydı.

Ancak PACIFIC denemesi ile bu alanda bir devrim yaşanmıştır. Bu çalışma, tanımlayıcı CCRT sonrasında (yani küratif amaçlı kemoradyoterapi bittikten sonra) Durvalumab (anti–PD-L1) ile bir yıl boyunca konsolidasyon (pekiştirme) tedavisi verilmesinin, sağkalımı plaseboya (boş ilaç) kıyasla önemli ölçüde uzattığını göstermiştir. Güncel veriler, bu yaklaşımın 5 yıllık sağkalımı %40’ların üzerine çıkardığını göstermektedir. Bu nedenle Evre III hastalığı yönetme yöntemi, tolere edebilen hastalarda CCRT’yi takiben Durvalumab konsolidasyonu ile küratif potansiyeli maksimize etmeyi içerir:

Metastatik (Evre IV) akciğer kanserinde prognozu ne belirler?

İleri evre (metastatik) NSCLC’de prognozu en güçlü şekilde etkileyen faktör, artık sadece anatomik evre değil tümörün biyolojik karakteristiğidir. Onkogenik “sürücü mutasyonların” (özellikle EGFR, ALK, KRAS, MET gibi) hızlı ve kapsamlı bir şekilde belirlenmesi, tedavinin yönlendirilmesinde zorunlu bir klinik yöntemdir.

Akciğer kanserinde “akıllı ilaç” nedir ve moleküler test neden zorunludur?

“Akıllı ilaçlar” (Tirozin Kinaz İnhibitörleri – TKI’ler), kanser hücresinin büyümesine ve bölünmesine “emir veren” spesifik bir genetik bozukluğu (sürücü mutasyon) doğrudan hedef alan haplardır. Standart kemoterapinin aksine, bu ilaçlar öncelikle kanserli hücreye saldırır ve sağlıklı hücrelere daha az zarar verir.

Eyleme geçirilebilir bir moleküler hedefin varlığı, Evre IV hastalığın doğal seyrini kökten değiştirir.

Bu ayrımı gösteren bazı 5 yıllık sağkalım oranları şöyledir:

  • Moleküler hedef yok (Wild-type): %11
  • EGFR mutasyonu pozitif: %19
  • ALK translokasyonu pozitif: %38

Bu çarpıcı fark, ileri evre NSCLC’nin prognozunun artık sadece anatomik yayılımdan değil büyük ölçüde moleküler profilden bağımsız hale geldiğini göstermektedir.

EGFR mutasyonu olan akciğer kanseri hastalarının yaşam beklentisi nedir?

EGFR mutasyonu, akıllı ilaç tedavisinin en büyük başarıyı gösterdiği hedeflerden biridir. EGFR mutasyonlu ileri NSCLC hastalarında, Osimertinib gibi üçüncü nesil TKI’lerin kullanılması, sitotoksik kemoterapiye kıyasla yaşam süresini ve kalitesini muazzam ölçüde artırmıştır.

İyi performans durumuna sahip (ECOG PS 0-1) ve birinci basamakta Osimertinib monoterapisi alan EGFR mutasyonlu hastalarda medyan (ortalama) genel sağkalım 43.2 aya (yaklaşık 3.5 yıl) ulaşmıştır. Bu hastalığı agresif bir ölümcül durumdan, kronik yönetilebilir bir duruma yaklaştıran bir sağkalım süresidir. Bu süre, 15-20 yıl önce kemoterapi ile elde edilen 10-12 aylık medyan sağkalımla kıyaslandığında, yaşanan ilerlemenin boyutunu göstermektedir.

Akciğer kanseri akıllı ilaçlara direnç geliştirdiğinde ne olur?

Bu kronik hastalık yönetiminin bir parçasıdır. Zamanla, kanser hücreleri “akıllanır” ve ilaca karşı direnç mekanizmaları geliştirir. Bu durumda klinisyenin ileri evre NSCLC yönetimi, tek bir tedaviye bağlı kalmak yerine, hastalığın kronik yönetimi için stratejik bir “sağkalım zinciri” oluşturur.

Örneğin Osimertinib direnci geliştikten sonraki en iyi sağkalım faydasının, TKI’yı sürdürmek yerine (13.3 ay) platin bazlı kemoterapiye geçişle (24.1 ay) elde edildiği gözlemlenmiştir. Bu klinisyenin sürekli moleküler takibe, dikkatli klinik değerlendirmeye ve kanıta dayalı sıralı tedavi yaklaşımlarına olan bağlılığını gerektirir.

ALK veya KRAS pozitif akciğer kanseri hastaları için hangi tedaviler mevcut?

ALK yeniden düzenlemesine sahip ileri NSCLC hastalarında Alectinib gibi ikinci nesil TKI’lar ile tedavinin prognozu önemli ölçüde iyileştirdiği kanıtlanmıştır. J-ALEX çalışması, Alectinib’in Crizotinib’e göre üstün hastalıksız sağkalım sağladığını göstermiştir (medyan PFS 34.1 ay vs 10.2 ay). Alectinib ayrıca merkezi sinir sistemi (beyin) metastazları olan hastalarda da yüksek etkinlik göstermektedir.

KRAS G12C mutasyonu, yakın zamana kadar “hedeflenemeyen” (undruggable) bir alt grup iken, yeni ajanlarla (örn. Adagrasib) önemli ilerlemeler kaydedilmiştir. Bu ajanların immünoterapi ile kombinasyonları, medyan sağkalımı 18.3 aya ulaştırmıştır. Benzer şekilde MET ekzon 14 atlama mutasyonu taşıyanlarda da Kapmatinib ve Tepotinib gibi ajanlar yüksek yanıt oranları göstermiştir.

Akciğer kanserinde doktorun yaklaşımı ve tedavi protokolü nasıldır?

Akciğer kanserinde sağkalımı optimize etmek için klinisyenin uyguladığı yöntemler kanıta dayalı verileri hastanın bireysel fizyolojik ve biyolojik özellikleriyle sistematik olarak birleştiren bütüncül bir protokolü gerektirir:

Modern onkoloji yaklaşımının üç temel direği vardır:

  • Risk Belirleme ve Önleme Stratejisi (Evre Kayması): Uygun risk gruplarının (yüksek riskli sigara içicileri) LDCT taramasına yönlendirilmesi, hastalığı %67’ye varan 5 yıllık sağkalım potansiyeline sahip lokalize evrede yakalamanın temelini oluşturur.
  • Fizyolojik Değerlendirme (Tedavi Toleransı): Her tedavi kararı, hastanın ECOG PS (performans durumu) ve Charlson Komorbidite İndeksi (yandaş hastalıklar) ile doğrulanmalıdır. PS’si kötü olan hastalarda (ECOG \ge 2), tedavinin yoğunluğu, toksisiteyi en aza indirecek şekilde dikkatle belirlenmelidir.
  • Moleküler Profilleme (Hedefli Tedavi Yönlendirmesi): İleri evre (ve hatta rezeke edilebilir) NSCLC’de tanı anında hızlı moleküler test panellerinin (EGFR, ALK, KRAS, MET, PD-L1) uygulanması, hastanın prognozunu anatomik yayılımın ötesine taşıyacak ve medyan OS’yi 43 aya çıkarabilecek TKI temelli tedavilere erişimi sağlar.

Yazarın Diğer İçerikleri